Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Mayıs '10

 
Kategori
Felsefe
 

Aslolan hayattır

Aslolan hayattır
 

Aşkım da değişebilir, gerçeklerim de

Pırıl pırıl bir dalgalı denize karşı

Yan gelmişim diz boyu sulara

Hiç birinizle dövüşemem

Siz ne derseniz deyiniz

Benim bir gizli bilidğim var!

Üsküdarda bir akşam üstü güneş batarken bir yandan, diğer yandan ufukta gün batımının kızıllığına rağmen ben varım diyen gökdelenlere karşı otururken ve güneşin batışına kilitlenmişken, gökdelenlere dalmış bir sesin ‘toz pembe gözlüklerini çıkar artık hayat öyle toz pembe değil işte’ yankısını kulaklarında duyduğunda bir anda mı yazmıştır acaba Turgut Uyar bu dizeleri diye düşündüm bugün akşam üstü tam da kulaklarımda yankılanan o sesle beraber içimden geçirirken bu dizeleri!

Heyhat, ey hayat! Hep mi öğütürsün içinde varolmak istedikleriyle olmaya çalışanların özdeki varlık sebeplerini!

Heyhat , ey hayat! Hakketen mi kendimize ve başkalarına verdiğimiz sözleri tutmayı mümkün kılmamak için, varolan güvenimizi de yitirelim diye her gün daha bir pervasız, zalimce akar gider, yıkıp geçersin !

Heyhat, ey hayat! Yok mu gerçekten 3 kuruşa 5 köfte sen de. hadi onu da geçtim 3 kuruş veyahut 5 köfteden ibaret midir senin içinde yaşamak adına verdiğimiz tüm savaş!

Heyhat, ey hayat! Bu kadar karmaşık mısın ya da ‘bu’ kadar deyip sabitlenip bir noktaya elimizin tersiyle itip tüm o diğer noktaları, resti çekebiliceğimiz kadar basit misin? ‘bu’ kadar mısın, ne kadarsın?

Heyhay, ey hayat! para, kendini kanıtlama çabası, hırs, egolarımız, ‘an’lık ama her şeyi mahfeden zaaflarımız, doğru bilip yanlış bulduğunu yaşama ya da kendini kandırma mıdır içimize salacağın en çirkef en yorucu en yıkıcı ve en ‘bizim’ gibi görünen ‘biz’liğimizi ‘ben’liğimizi kemiren, merkeze en yakın halkayı ‘biz’den uzaklaştırmaya çalışan virüsler!

Heyhat, ey hayat! senin bizimle derdin ne? Aliyle, veliyle, ayşeyle, fatmayla, onla, bunla, şunla, benle, bizle? En yakın dostumla, eski sevgilimle, kardeşimle? Haaa, söylesene derdin ne ? var mı bir derdin bir alacağım veyahut alıp veremediğin bir şey!

Yok diyorsun öyle mi? Yani şu vageçtiğimiz idealler, ütopya saydığımız hayaller, bir türlü yaşayamadığımız ama adımız gibi bildiğimiz doğrular, kendimize verip de tutmadığımız sözler hiç biri senin mesuliyetinde değil öyle mi? Kendinden gayrı yoktur diyeceğin bir şey demek.

O zaman şapka mı çıkarır önünde eğilirim heyhat , ey hayat!

Peki bizim seninle derdimiz ne? Ne diye kendimize bakmaz her bir şeyi senden biliriz? Her birimiz zaten başlı başına bir hayata sahipken ne diye ‘hayat’ı suçlarız?

Herkesin kendi taktığı gözlüktür ‘hayat’dediğimiz. Baktığımızı gördüğümüz gibi yaşarız. Kendimize yakışanı seçer ve kendi seçimlerimizi yaşarız. Bize yapılanlar her zaman hakettiklerimiz olmayabilir bu hayatta ama yaptıklarımız kendimize layık gördüklerimizdir. Dilerim ‘doğru’ bildiğimizi dil ile ikrarla kalmaz kalp ile tasdik eder ve bununla da yetinmeyip zikretme tenezellünde bulunuruz. Dilerim taktığımız gözlükler bizi ‘olmak istediğimiz’ biz yapar ve ‘hayallerimizdeki şey’ler yaşadığımız gerçeklerin yanlışlığında bir hayalden ibaret kalmazlar. Tozbembe ya da safran sarı hatta hatta zifiri karanlık olsun, kimsenin gözlükleriyle derdim yok gönlünden geçenlerle aynı renk olsun yeter!

Şimdi ben mutluyum hayatımla, kendi ‘tozpembe’ diye tabir edilen gözlüklerimle. Bir başkasının yaşadığı ya da gördüğü hayat her ne ise ne! Ben ‘doğru’ bilidğimi yaşamktan vazgeçmeyeceğim. İçimdeki huzur hiç dinmesin, ben böyle yaşarım içimle!

Bugün nicedir zihnimde son zamanlarda dikkatimi çeken kimi olaylarla ve bugüne kadar yaşanmışlıklarla birikmiş düşünceler üsküdarda denize karşı otururken duyduğum o cümle ile saçıldı ortaya. Söyleyenin ağzına, canına sağlık, sakın alınma güzel dost! Taşması için, ifade edilebilemesi için gerekli olan o son sözü söyledin sen, tetikledin tüm o uyuyan isyanları, yardım ettin bana. Senin o güzel gönlüne selam olsun!

eve gidene kadar kulağımda çınlanan o sözlerle düşüncelere dalmışken tramvaydan iner inmez bir nefes soluğu d&r da aldım. Ve şimdi yıllar sonra tekrar elimde tutuyorum okumak üzere thomas more’un ‘ütopya’sını! Yok-yer değil yaşanılası yer en tozpembesinden!

Siz ne derseniz deyiniz Nazım demiştir bir zamanlar benim şu an gönlümden geçenleri, ‘aslolan hayattır’. Kendi zaaflarımızdan ötürü suçlayamayız onu vesselam!

Ne kadar inanırsınız bilmem ama her şey, o hayat dediğimiz de kendi içimizde!

 
Toplam blog
: 48
: 919
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

1990 Muş doğumluyum. Şu an İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde okumaktayım. Elim kalem tuttuğ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara