Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bay Ohannis

Blog köşemde, Hırant DİNK’in cenaze töreninde “Hepimiz Hırant DİNK’iz, hepimiz Ermeni’yiz” pankartlarına ve sloganlarına karşı çıkmış ve “Ne Hırant DİNK’im ne de Ermeni” diye yazmıştım.

Bu yazıma tek bir yorum geldi. O da yine “Blog” yazarlarımızdan Sayın Ohannis’den…

O yorumu aynen “Blog”larımdaki “Yorum” bölümüne aldım ve aşağıda da yeniden verme ihtiyacını hissetim.

Yorum aynen şöyle:

“Sayın İbrahim Pekbay, İyi aksamlar, Yazılarınızın bazı kısımlarına katılmamakla birlikte, bende diğer, öldürülen değerli gazetecilerimizi her yazımda andım ve öldürülen elçilerimizi de. Duygunuzu anlıyorum, ama bir günlük duygusallık ve dayanışma örneği verilmiştir bu pankartlarla ve üzerinden 36 gün geçmesine rağmen hala bazı insanlarımızın, en önemlisi kendi meslektaşları tarafından bu pankart ve sloganlara takılıp kalmasını anlamakta güçlük çekiyorum. Ben yazılarımda belirttiğim gibi, alçakça katledilen değerli gazetecilerimizin ve elçiliklerimizin cenaze törenlerine komiteler kurup, hepimiz Türk’üz diye pankart açacağız dediler de gelen mi olmadı? Bu bir organizasyondur, sen organize olamayacaksın ama böyle güzel bir organize kurulup en az kendiliğinden gelen 200.000 bine yakin kişi katılınca, kafanız, gözünüz, beyniniz hep o pankartlara takılıp kalacak. Tıpkı kendilerini milliyetçi sanan kafatasçılar gibi. "Hepimiz Ermeni’yiz", " Hepimiz Hrant Dink'iz". Saygılar, hemşerim.”

Bu yoruma cevap verdim ve “Belli ki yanlış anlamışısınız” dedim.

Cevaben bir mesaj daha aldım. Mesajına “Dikkat ederseniz size hemşerim diye hitap ettim” bölümünü okuyunca, tekrar ilk mesaja, yani yukarıdaki mesaja döndüm, okudum ve açıkçası utandım…

Evet… Mesajını “Saygılar hemşerim” diye bitiriyordu…

İkinci ve bana çekilmiş cevabi mesajından anlıyorum ki Bay Ohannis Kayseri’li…

Şimdi Bay Ohannis’in bana ve benim de ona gönderdiğim son mesajın içeriğinde söz etmeyeceğim, hemşerice mailleştik…

Gadasını aldığım, hemşerim olmasından guru duyduğum Ohannis, Kayseri’de doğmuş, büyümüş, okumuş ve askerliğini de Türkiye’de “Vatandaş” olarak yapmış, sonra da her nedense Fransa’ya gidip yerleşmiş. Mesajında sözünü ettiği “Çocukluk” anılarından da hissettiğim, belki şartlar elverseydi, Kayseri’de, yani öz memleketinde, vatanında kalmayı yeğlerdi. Gidişinin, vatanından kopuşunun nedeninin “Ermeni” olmasından kaynaklandığını, hemşerisi bir Kayserili olarak sanmıyorum. Belli ki kendine göre başka nedenler var.

Çünkü…

Ben de Kayseri’liyim ve Kayseri’de Ermeni vatandaşlarımız ile ilgili bu güne kadar her hangi bir art niyet düşünüldüğünü veya duygular beslendiğini duymadım ve görmedim.

Aksine, Kayseri’de yaşayan Ermeniler ile Kayserililer arasında hiçbir kötü durum olmamıştır, halen de yoktur, olacağına da inanmıyorum.

Ancak, burada yaşadığım ve “Yanlış”ımı gördüğüm bir olayı anlatacağım…

Evet… Bizlere de çocukluğumuzda Ermenilerin, Türklere karşı giriştikleri mezalimden söz ettiler. Büyüklerimiz, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ermeni vatandaşların nasıl kaçtıklarını, onların neler yaptıklarını, karşılık olarak bizlerin neler yaptıklarını anlattılar. Hatta yaşımızın gereği, bizzat olayların içinde olanların da ağzında dinledik.

Yaşananların içinde her iki kesim için “Vahşet” de vardı “İnsanlık” da…

Yıl 1965…

Kayseri’de çiçeği burnunda devlet memuruyum. Devlet memurluğunun en alt kademesinde göreve başlamışım. O yıl nüfus sayımı var. Memur olduğumuz için de görev verildi. Her zaman olduğu gibi, görevimiz anlatıldı, evraklarımız verildi ve Pazar günü yapılacak sayım için de, bizden sayım yapacağımız sokakta ön çalışma yapmamız istendi.

Gittim ve sayım yapacağım evleri tek tek kapı numaralarından kontrol edip, hazırlıklarımı bitirdim.

Pazar günü sayım için görev yapacağım sokağa geldim ve ilk kapıyı çaldım. Yaşlı bir amca kapıyı açtı, içeri buyur etti. Karı koca iki yaşlı çift. Ben soruları sormaya başladıktan sonra evin yaşlı hanımı, yani “Teyze” bana çay getirdi. Börek ikram etti. Ben, ikramları kabul etsem iş gecikecek, ret etsem “Teyze” getirmiş. İki arada bir derede iken, sayım sorularından “Din” hanesine sıra geldi.

Soruyu sordum: “Dininiz?”

Cevap: “Ermeni…”

Bana bir şey oldu… Nutkum tutuldu… Kendimi görseydim, belki de yüzümün rengi bembeyaz olmuştu. Deyimle “Kil kesildim” her halde…

Yaşlı “Teyze” oturduğu yerden yanıma geldi, yanağımı okşadı ve “Hadi, önce çayını iç, böreğini ye” diye öyle bir sevecen ve sıcak davrandı ki… Hem de halimi görmezden gelerek…

O anda her şey değişti…

Bu kez utandığımı ve kıpkırmızı kesildiğimi hissetim ama rahatlamıştım. Doğrusu, korkuma da bir anlam verememiştim. Fakat bizlere çocuk yaşlarda anlatılanların beynimizde yarattığı hissin bir sonucuydu... O gün bende o ”Korku” düşüncesi oracıkta ve “Teyze” sayesinde değişti… Değişmesi de gerekiyordu…

Sayımda görev aldığım sokağın tamamı Ermeni idi ve ben sayım görevimi yaptıktan sonra “Ne iyi oldu da bu sokağa geldim” diyebildim. Çünkü benim için yanlışların, hataların, korkuların değiştiği gün oldu.

Sonraları da birçok Ermeni dostlarım, arkadaşlarım oldu… Ama hiçbir zaman “Ermeni” olduklarını sorgulamadım. Sadece dostlarımdı.

Hele bir var ki…

Garip ERKUYUMCU…

Türk Boks sporu tarihine adını yazdırmış milli boksörümüz. Kayseri’li… Boks yapmış, uluslar arası boks organizasyonlarında “Türk Hakemi” olarak görev yapmış, ülkemizi hakkıyla temsil etmiş birisi.

Ağabeyimin “Erkek Sanat Enstitüsünden” okul arkadaşı ve benim de…

AĞABEYİM…

Kayseri Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğündeki görevinden emekli olmuş, şimdi Mersin’de yaşıyor…

İşte böyle Bay Ohannis…

Benim ve benim gibi düşünenlerin “Din” ve “Irk” ile işleri olmaz. Bizim işimiz ve düşüncemiz, Türkiye’mizin birlik, beraberlik ve bütünlük içinde, ama dışarıya karşı da aynın görüntüyü daha sağlam veren TÜRKİYE’de “TÜRK VATANDAŞI” olarak yaşamaktır.

28 ŞUBAT 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..