- Kategori
- Haber
Biri kovdurdu, biri kovdu, olan Tan Oral'a oldu

Cumhuriyet Gazetesinin emektar çizeri Tan Oral Cumhuriyet Gazetesinden ayrılmak zorunda kaldı.
Ancak ayrılma hikayesi oldukça ilginç.
Karikatürist Tan Oral 28 Şubat tarihinde Yeni Şafak Gazetesine bir röportaj verir. Cumhuriyet çizerinin Röportajda dile getirdiği fikirler ise Cumhuriyet Gazetesi'nin Resmi Görüşü ile oldukça tezat içerir. Tan Oral, şöyleşide CHP lideri Deniz Baykal'ı, türbanlı öğrencilere izin vermeyen üniversite rektörlerini eleştirir ve türbanlı kızların eylemlerini ise "Başörtülü kızların yaptıkları başkaldırı değil baş eğmeme. Başörtülülerle uğraşan aynı zihniyet, daha önce de sakalı, pantolonu yasaklamıştı" diye yorumlar. Söyleşinin ardından Tan Oral ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanacak çizimini, daha sonraki bir tarihte yayınlamak üzere Yeni Şafak Gazetesine verir.
Ancak Yeni Şafak Gazetesi, kendisinden talep edilen bu anlayışa riayet etmeyip, röportajla aynı gün ve "Tan Oral Bizim İçin Çizdi" başlığı ile çizimi yayınlar.
Bu olayın ardından Tan Oral, Cumhuriyet Gazetesi'nin İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk ile görüşür. Görüşmede İlhan Selçuk röportaj konusu ile ilgili diyecek birşeyi olmadığını ancak kendi gazeteleri ile aynı gün başka bir gazetede aynı çizimin yayınlanmasını kabul edemeyeceğini söyler ve resmen olmasa da, fiilen usta karikatüristin işine son verir.
Bu olay üzerine Yeni Şafak Gazetesi'nin düğün bayram ettiği gösteren yayınlar devreye girer. İlk yayının ertesi günü, Tan Oral'ın uyarısı üzerine bir düzeltme yayınlayan Yeni Şafak Gazetesi, Oral'ın Cumhuriyet Gazetesi'nden ayrılması üzerine, 'Bu sefer Cumhuriyet çizdi' başlığıyla haberi duyurur ve hatasını tekrarlayarak aynı karikatürü yine, "Yeni Şafak için çizmişti" diyerek yayına verir.
Olayı çözümlemeye çalıştığımızda, Yeni Şafak Gazetesi'nin etik ve ticari tüm değerleri çiğnemekten çekinmeyen bir yayıncılık anlayışında olduğuna şüphe yok. Tan Oral Cumhuriyet Gazetesi'ne ücreti karşılığında karikatür çizen bir sanatçı olarak, parasını başka bir kurumdan aldığı bir eserini aynı tarihte yayınlanmaması talebi ile bir başka gazeteye vermesi oldukça duyarlı bir davranışken, bu talebi önemsemeyen Yeni Şafak Gazetesi'nin bir o kadar duyarsız olduğu ortada. Duyarsızlığın ötesinde oldukça ahlak dışı bir davranış.
Ancak bir adım ötesinde, karşı taraf yayının ertesi günü bir tekzip yayınlamış ve hatanın kendisinde olduğunu kabul etmişken, Cumhuriyet Gazetesinin (aslında İlhan Selçuk'un) bir çalışanının işine son vermesi, gerekçenin ticari ve etik kaygılardan öte siyasi bir temele oturduğunu fazlasıyla ispatlıyor.
Yayıncılık tarihimizde, muhafazakar kesimin temsilcilerinin, yayın politikalarını ilkeler ve etik kaygılardan çok, politik çıkar elde etme, toplumu yönlendirme ve provake etme çabaları belirledi. 1980'lerin başından beridir yayınlanan her tür gazeteye, gazete bayilerinin satış standlarında da olsa göz atma hevesinde olan birisi olarak, bu hükme ulaşmak için yeterince örneğe şahit olduğumu düşünüyorum. Bu olayın kendisini münferit olarak kabul etmek oldukça zor.
Bu noktada "laikçi" ve "modern" medyamızında ak sütten çıkmış kaşık olmadığı bir başka gerçek. Kaynağı belirsiz, toplumdaki korkuları altyapı olarak kullanan, toplumu bir sürü gibi değerlendirip, köpek havlaması misali sürüyü korkuyla yola getirmeye çalışan haber örneklerine bu kesimde de fazlası ile rastlıyoruz. Kendi yayın ilkesizliği ile uyuşmayan insanların kovulması da bu yayın cephesinin bir diğer gerçeği. Daha önce benzer bir olayı Aydın Engin'in Cumhuriyet Gazetesi'nden uzaklaşmasında da yaşamıştık.
Bu provakatif yayın yapma ya da olayların üstünü örtme çabasının bir benzeri, Yalçın Doğan ile Zaman Gazetesi arasında yaşanan gerilimde de görülmüştü. Yalçın Doğan, bir taksicinin başı açık olan bir arkadaşının eşini taksiye almak istememesi olayını aktararak, dayanakları ve ispat noktası zor olan bir konuyu işlemek kadar, belki tekil bir olaydan genelleme üretme hatasına düşmüştü. Ancak bu yazının üzerine, Zaman Gazetesi'nden bir muhabirin arayıp, "Bir şoför geldi şimdi bizim gazeteye, siz geçen yıl bir taksiye binmişsiniz, şoför sakallı diye, para vermeden inmişsiniz" tehdidini savurması, olayın yayıncılık sürecinden çıkıp, bir gazeteciyi tehdit etme sürecine kadar ulaşabildiğini göstermişti.
İki farklı yayın grubunu takip ettiğimizde kolaylıkla görüyoruz ki, ne dindarlık ne de laiklik yayıncılık sürecinde etik ve ahlak üretmek için bir altyapı sunmuyor. Her iki anlayışta, politik hedeflere bulaştıkları ölçüde kirleniyor ve giderek çürüyen birer araca dönüşüyorlar.
Ancak ayrılma hikayesi oldukça ilginç.
Karikatürist Tan Oral 28 Şubat tarihinde Yeni Şafak Gazetesine bir röportaj verir. Cumhuriyet çizerinin Röportajda dile getirdiği fikirler ise Cumhuriyet Gazetesi'nin Resmi Görüşü ile oldukça tezat içerir. Tan Oral, şöyleşide CHP lideri Deniz Baykal'ı, türbanlı öğrencilere izin vermeyen üniversite rektörlerini eleştirir ve türbanlı kızların eylemlerini ise "Başörtülü kızların yaptıkları başkaldırı değil baş eğmeme. Başörtülülerle uğraşan aynı zihniyet, daha önce de sakalı, pantolonu yasaklamıştı" diye yorumlar. Söyleşinin ardından Tan Oral ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanacak çizimini, daha sonraki bir tarihte yayınlamak üzere Yeni Şafak Gazetesine verir.
Ancak Yeni Şafak Gazetesi, kendisinden talep edilen bu anlayışa riayet etmeyip, röportajla aynı gün ve "Tan Oral Bizim İçin Çizdi" başlığı ile çizimi yayınlar.
Bu olayın ardından Tan Oral, Cumhuriyet Gazetesi'nin İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk ile görüşür. Görüşmede İlhan Selçuk röportaj konusu ile ilgili diyecek birşeyi olmadığını ancak kendi gazeteleri ile aynı gün başka bir gazetede aynı çizimin yayınlanmasını kabul edemeyeceğini söyler ve resmen olmasa da, fiilen usta karikatüristin işine son verir.
Bu olay üzerine Yeni Şafak Gazetesi'nin düğün bayram ettiği gösteren yayınlar devreye girer. İlk yayının ertesi günü, Tan Oral'ın uyarısı üzerine bir düzeltme yayınlayan Yeni Şafak Gazetesi, Oral'ın Cumhuriyet Gazetesi'nden ayrılması üzerine, 'Bu sefer Cumhuriyet çizdi' başlığıyla haberi duyurur ve hatasını tekrarlayarak aynı karikatürü yine, "Yeni Şafak için çizmişti" diyerek yayına verir.
Olayı çözümlemeye çalıştığımızda, Yeni Şafak Gazetesi'nin etik ve ticari tüm değerleri çiğnemekten çekinmeyen bir yayıncılık anlayışında olduğuna şüphe yok. Tan Oral Cumhuriyet Gazetesi'ne ücreti karşılığında karikatür çizen bir sanatçı olarak, parasını başka bir kurumdan aldığı bir eserini aynı tarihte yayınlanmaması talebi ile bir başka gazeteye vermesi oldukça duyarlı bir davranışken, bu talebi önemsemeyen Yeni Şafak Gazetesi'nin bir o kadar duyarsız olduğu ortada. Duyarsızlığın ötesinde oldukça ahlak dışı bir davranış.
Ancak bir adım ötesinde, karşı taraf yayının ertesi günü bir tekzip yayınlamış ve hatanın kendisinde olduğunu kabul etmişken, Cumhuriyet Gazetesinin (aslında İlhan Selçuk'un) bir çalışanının işine son vermesi, gerekçenin ticari ve etik kaygılardan öte siyasi bir temele oturduğunu fazlasıyla ispatlıyor.
Yayıncılık tarihimizde, muhafazakar kesimin temsilcilerinin, yayın politikalarını ilkeler ve etik kaygılardan çok, politik çıkar elde etme, toplumu yönlendirme ve provake etme çabaları belirledi. 1980'lerin başından beridir yayınlanan her tür gazeteye, gazete bayilerinin satış standlarında da olsa göz atma hevesinde olan birisi olarak, bu hükme ulaşmak için yeterince örneğe şahit olduğumu düşünüyorum. Bu olayın kendisini münferit olarak kabul etmek oldukça zor.
Bu noktada "laikçi" ve "modern" medyamızında ak sütten çıkmış kaşık olmadığı bir başka gerçek. Kaynağı belirsiz, toplumdaki korkuları altyapı olarak kullanan, toplumu bir sürü gibi değerlendirip, köpek havlaması misali sürüyü korkuyla yola getirmeye çalışan haber örneklerine bu kesimde de fazlası ile rastlıyoruz. Kendi yayın ilkesizliği ile uyuşmayan insanların kovulması da bu yayın cephesinin bir diğer gerçeği. Daha önce benzer bir olayı Aydın Engin'in Cumhuriyet Gazetesi'nden uzaklaşmasında da yaşamıştık.
Bu provakatif yayın yapma ya da olayların üstünü örtme çabasının bir benzeri, Yalçın Doğan ile Zaman Gazetesi arasında yaşanan gerilimde de görülmüştü. Yalçın Doğan, bir taksicinin başı açık olan bir arkadaşının eşini taksiye almak istememesi olayını aktararak, dayanakları ve ispat noktası zor olan bir konuyu işlemek kadar, belki tekil bir olaydan genelleme üretme hatasına düşmüştü. Ancak bu yazının üzerine, Zaman Gazetesi'nden bir muhabirin arayıp, "Bir şoför geldi şimdi bizim gazeteye, siz geçen yıl bir taksiye binmişsiniz, şoför sakallı diye, para vermeden inmişsiniz" tehdidini savurması, olayın yayıncılık sürecinden çıkıp, bir gazeteciyi tehdit etme sürecine kadar ulaşabildiğini göstermişti.
İki farklı yayın grubunu takip ettiğimizde kolaylıkla görüyoruz ki, ne dindarlık ne de laiklik yayıncılık sürecinde etik ve ahlak üretmek için bir altyapı sunmuyor. Her iki anlayışta, politik hedeflere bulaştıkları ölçüde kirleniyor ve giderek çürüyen birer araca dönüşüyorlar.