Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '14

 
Kategori
İlişkiler
 

Geçmiş zaman

Geçmiş zaman
 

Yeni bir günün sabahına MERHABA diyorum… Nelere gebe olmadığını bilmediğimiz.. Hangi evlerde acı var hangi evlere ateş düştüğünü bilmeden… Ya da hangi mutlu haberlerin uçuştuğu sevinçleri kucaklayan evlerin ışıkları günün aydınlanmasıyla yavaş yavaş hareketlendiğini hissediyordum… Penceremden…

Karanlığımda kurduğum mutlu hayallerimi günün aydınlanmasıyla sanki gün yüzüne çıkıyordu…

İnsanın kafası yoğunsa ya yoğunlaştığı işe asılmalı yada kendini asmalı diye düşünürken…

Gençliğimden kalma bir ders çalışma alışkanlığıyla yetiştiremediğim işlerimi fazla mesaiye kalmamak adına ve sevdiklerimle daha fazla vakit geçirmek adına yüklediğim iş akışını takip ediyordum…

Aslında hiç sevmediğim bir yaşam tarzıydı eve iş taşımak… İşte işi bırakmak ama… Olmadı… İzin istediğimi bir şartla onay verilmişti. İş akışından kopmadan takip edebilmek adına yüklemiştik. Bir şey yüklenmeye görsün… Kalıyor başımıza…

Aslına bakarsak her şerde bir hayır var derler… Şimdi en azından eskisi kadar kalmıyordum iş yerimde…

Üniversite sınavına hazırlanan genç bir yüreğim var benim… O kaldığı zaman bende kalıyordum… Her zaman olduğu gibi yaşamımız paralel gidiyordu…

Derken zamanın olduğundan ne kadar da çabuk geçtiğini fark ettim… Koca nasıl geçecek dediğim yılın sonlarına yaklaşmıştım bile…

Bu yılda ne hayallerim vardı kendim ve ailem için hiç düşünmedim bile… Plan yapmak beni bozuyordu… Hele ki ruh halim buna hiç müsait değildi kendime bile   yalan söyleyecek durumum yoktu…

İşte böyle anlarda eskiye dönük hatıraları hatırlamak adına çıkarırım sandığımın örtüsünü bilirim ki orada en masum anılarım en derin sevgilerim gizli… Eski diyorum kokusu gelir buram buram naftalinin…

İçinde neler vardır… Oyalı yastık başlıkları… Göz yaşları için kullanılan ipek işlemeleri mendiller… Şimdi ki nesil kağıt mendil kullanıyor değerli gözyaşları için ve silip atıyorlar… Ne acı… Lise yıllarında yazılan şiir defterleri, çocukluk fotoğraflarımız siyah beyaz… Sadece gözlerimizin ışıldadığı.. Annemin yemek kitabı ve defterleri… Havlu kenarları babaannemin göz nuru ve sevgiyle işlediği dantel yatak odası ve salon takımları, su bardağı örtüleri ve annemin dua kitapları…

Yani benim 70 yılların yaşandığı zaman da değerli kılınan ne varsa orda gizlidir…

Babamın anneme yazdığı sevgi dolu mektuplar da bana miras kalmıştır… O zamanın dili ile dile gelen ama nakış gibi yüreklere işleyen emek verilen heyecanla beklenen mektuplar…

Kimisinde gözyaşı izi vardır… Kimisinde naftalin kokusuna sinmiş lavanta kokusu…

Ama her biri ilk açıldığında sevgi sıcaklığının suratına yansıması gibi ısıtır yüreğimizi…

Ne zaman bu dünyanın seviyeli ama bir o kadar seviyesinin değeri bilinmeyen sevdaları düşünsem bu mektupları okurum…

Hala böylesine aşkın yaşanılabileceği insanların sevgisine sahip çıkabileceği bir dünyayı düşlerim…. Gerçekte verilen sözlerin neler feda edilerek tutulduğunu bilirim… Babam anneme araya ayrılık girdiğinde bir mektubunu satırında şu cümleyi kurmuş… İyi ki geçiyor zaman Ya acının en derinine işlediği bir anda donsaydı zaman? Sözüne takılı kaldım

Sanırım ben şimdi bu sözün tam ortasındayım… Acının derini diyemem ama zaman sende takılı kaldı sanırım…

Neden herkes gibi olamadığımı sordum… Kendime bencil bana ne? Vurdum duymaz saygıdan uzak sevdanın yanından bile geçmemiş insanlar topluluğunun içinde kendimi neden bu kadar yalnız hissettiğimi sorgulamadım… Bazen hayatın çarkına ayak uydurup en hüzünlü anlarımı yalancı mutluluklarının arkasına sığdırdığımı…  Hatırladım… Sırf söylemiyor diye  söylemediğim nice kelimelerimi ve cümlelerimi sakladım… Şimdi bazen kelimelerimin ve cümlelerimin efendisi diyorsam vardır bir sebebi…

Şimdi durmadan düşünüp yazıyorsam… Yorgun düşüp uyuma isteğim gelmesi için… Çünkü yarı ayıkken parçaları yalpalayarak toplamak çok zor geliyor… Hele ki belli bir yaşın olgunluğundan sonra çok ta zor geliyor… Yapıştırmak bu yüzden bu konuda kırgın olsam da cesaretli insanlara hayranım… İnsanın bu kadar kendine güvenmesi sevdalarını unutup yeni sevdalara kucak açabilme cesaretlerine gıptayla bakarım…

Hani derler ölüye saygı… Eskiden komşu da bile televizyonlar açılmazdı…  Yas var diye kırk gün beklenirdi… Düğünler ertelenirdi…

Ama sanırım gidenler giderken sevmediklerini gömdüklerini unutuyorlar sanırım…

Ben nasıl hayatıma devam ettiysem oda kaldığı yerden devam eder… Benden öncesi nasıl olsa yoktu… Benden sonrasının ne önemi var… Eskilerde kaldı böyle aşklar post-modern dünyanın içinde yok böyle şeyler ama… Hem şikayet ederler, hem de en çabuk onlar ayak uydururlar bu dünya ya…

Şikayet ederler sanal sevdalardan , sanal iletişimlerden zoraki de olsa…

 

Ama gerçek ne yaşarlar bilinmez… Sevdalarına paylaşırlar aile meclislerin de ama… Sahip çıkamazlar şekli ne olursa olsun yaşadıklarına bir söylenenle kapatırlar tüm iletişimlerini çünkü bu yaşanalar bir deli saçması… Çünkü kendi aşkları… Seviyorum derler güvenirsin tüm soru işaretlerini bilerek acabaları silerek… Yola çıkarsın gitmek için …

Babam annemin bir sözüyle ve verdiği sözle bırakmış üniversiteyi… Babam üniversite okumaya geldiğinde İstanbul’a annem bir mektup yazmış babama… Benim gözüm ne para da ne pul da… Razıyım kuru bir ekmek ve soğana gel gitme yanımda ol…

Ve o andan itibaren babam üniversiteyi bırakmış ve gelmiştir annemin yanına…

Oysa ki şimdilerde ne kadar saçma değil mi? Evet …

Ne gerek var aşkına sahip çıkmaya nasıl olsa bulunur hele de biraz paran ve profilin varsa…

Ama şimdi bakıyorum da herkes kendisi çıkıyor… Gidiyorum ben diyor gidiyor ama giderken de bekliyor… DUR GİTME KAL NE GEREK VAR… BİRLİKTE HAYALLERİMİZİ KONUŞACAK MUTLULUKTAN BAHSEDECEKTİN HANİ… YÜREKTEN BİR GİTME bile yok…

Yazıyorum devamıda gelecek…

 

İnsanlar neden birbirini kaybeder… Yaşanan hikayelerden çıkan derslerle anlatıcam… Anlatmalıyım ki ben de düşmemeliyim hatalara…

 

 
Toplam blog
: 227
: 543
Kayıt tarihi
: 16.01.08
 
 

Fazla söyleyecek bir şey yok herkes gibiyim. Artık... Bazı acılar faydalıdır. Önce üzer, sonra he..