Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayat...

Hayat...
 

durgun suda ...


Bir çocuk için küçücük bir dünya... Aslında dünya önümde de olsa benim küçük bir dünyam var zaten ellerimde .

Hayata kaygılarla başladım. İlk gördüğüm umutsuzca akan göz yaslarıydı. Bir şey isterken mutlaka ağlardım; aslında ne istediğimi de bilmezdim. Tam olarak gerçekleşmesini istediğim arzum şekerlerimin olmasıydı ya da gördüğüm şekerlerin hepsine birden sahip olmak isterdim. Gerçi sahip olsaydım da yemezdim onları, saklardım herkesten. Çok olduklarında sevinirdim kendi kendime.

Gün geçtikce isteklerimde farklılıklar oluşmuyor değildi tabi. Kısa zaman sonra babamın aldığı ilk top benim dünyam olmuştu gerçekten. Gece gündüz onunla birlikteydim. Benimle konuşabilseydi başka bir şeye ihtiyacım olmazdı sanırım.

Gecelerim hayal kurarak geçerdi. En çok sevdiğim hayalim de çizgi film kahramanlarının yerini almaktı. Bir şeyler için hep savaşır; ama sonunda iyi olduğum için mutlaka kazanacağımı bilir ve öyle hayal kurardım. En çok sevdiğim çizgi film kahramanım Bugs Bunny’di. Muzurluğu çok hoşuma gidiyordu. Film baslar başlamaz elimde havuçla televizyon karşısına geçiyordum; ayrı bir dünyada geçirilen 1 2 saatlik mutlu bir yaşamdı benimki.

Aylar kendini yıllara teslim ettikçe uzaklaşıyordum her şeyden; gerçeklere daha da yatkınlaşıyordum. Okul yıllarım başlıyordu, yeni bir dünyada bu kez yalnız değildim. yeni ağlayan gün geçtikçe susup gülen arkadaşlarım oluyordu. Tabı evdeki Bugs Bunny oyuncağımı saymazsak. İste bu anlar çocukluğumun en güzel anlarıydı; dünyayla tanışmıştım. Ama benimki hep içimde saklı, bu yüzden ürkektim. Hızlı dünyanın acımasız kanunu olan büyümek bütün hayallerimi gerçekle alakalı kılıyordu ve 9 yasındayken doktor olmaya karar verdim herkesi iyileştirecektim kimse üzülmeyecekti. Tüm amacım buydu, herkes mutlu olunca bende mutlu olacaktım. Bu böyle sürüp gitti...

Ve son olarak hala içimde barındırdığım hayalimle tanıştım. Aslında okumayı sevmiyordum ama kendim yazmaya karar verdim; yazar olacaktım. Yazdıklarım okunacaktı. İlk baslarda kimsecikler okumuyordu, ailem sadece yazının görünüş kısmıyla ilgileniyordu; bu da benim hiç hoşuma gitmiyordu. Kompozisyon yazdığımızda öğretmenimiz mutlaka çağırırdı yanına bunları sen mi düşünüp yazdın derdi. Her evet deyişimde mutlu mutlu gülümserdi, saçlarımı okşardı. Bu işinde en tutarlı tarafı buydu sanırım. O gün bugündür yazarım. İçeriği hayallerden oluşan küçük ama masum bir dünyayı kalemimin ucunda yaşatırım...

 
Toplam blog
: 29
: 526
Kayıt tarihi
: 31.12.07
 
 

Şafak Soysal Ünıverste öğrencısıyım, yazı yazmayı ve okumayı cok sevıyorum sanırım bu kadarı yeter..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara