- Kategori
- Kent Yaşamı
İstanbul hala yürünebilir, Ankara değil!
Ankara’da kaldırım dediğimiz, yayaların rahatça bir yerden bir yere, hatta bir semtten diğer semte araç kullanmadan yürüyerek ulaşması için tahsis edilmiş alanların yok olmaya yüz tuttuğunu bilmem fark ettiniz mi?
Son İstanbul seyahatimden sonra bu konu yine beynimin gündemine geldi. İstanbul’da bir semtten bir semte saatlerce yürüyerek ulaşmanız mümkün, aman ne lüks! Sözünü ettiğim özellikle boğaz kenarında dizilen semtler tabii. Emirgan’dan Beşiktaş’a, Moda’dan Çengelköy’e yürüyebilirsiniz, zaman ve fiziksel gücünüz varsa. Ankara’da gücünüz olsa bile yürüyecek kaldırımı büyüteçle aramak lazım. Kalan en son bulvar Kızılay, devamı Kavaklıdere’ye uzanan kısmı malumunuz alt geçitlere organ nakli yapıldı.
Artık Bakanlıklardan doğru dürüst kaldırım bulup da bir yerlere yürümek fantezi.
Bu şehir merkezi dışında kalan uydu kent dediğimiz sitelerin oluşturduğu bölgelere ise kaldırımı bulunmayan geniş otoyollarla ulaşmak mümkün. Abartılı bir benzetimle şehir merkezine Anadolu dersek, şehir dışı devasa toplu yerleşim alanlarını görüntüde Amerika’ya benzetebiliriz. AVM’ler, ışıltılı geniş kaldırımsız caddeler, benzin istasyonları, oyun ve rekreasyon alanları vs. İyi hoş da, biz benzini ABD’den birkaç kat pahalıya kullanıyoruz ve yıllardır yapımı bitmeyen bir metromuz var.
Bu büyük anayolların neden mütevazi de olsa kaldırımları yok, Ankaralı daha çok benzin tüketsin diye midir, bilemiyorum.
Mesela, Bilkent’den çok yakın bir semt olan ODTÜ’ye yürüyerek gidilemez. Bu planlamaları, kimler hangi şehircilik ve belediyecilik anlayışıyla yapıyor yine soruyorum. Metro, Bilkent köprüsüne gelecek oradan insanlar araç kullanmadan evlerine nasıl ulaşacak? Bu sorun pek çok yer için geçerli olacak.
Bir kez daha ortaya çıkıyor ki gelişmiş bir şehircilik anlayışı, vatandaşın yaşamını daha kolay, daha sağlıklı , daha ucuz ve daha mutlu yaşanılır kılmak için bütünsel bir bakış açısıyla tüm şehri ele almalıdır. Semt bazında ve günlük çözümler, sorunları maliyetle öteler.
Ankara’da insanlar 1990’lardan itibaren, köhnemiş ve bozulmuş şehir merkezlerini terk ederek, yürüyüş , spor ve yeşil alanlarıyla daha bütünleşik bir yaşam sunan büyük sitelere akın etmiştir. Belediyenin sağlayamadığı sosyal yaşamı, gücü yetebilen insanlar kendi imkanlarıyla yüksek paralar ödeyerek yaratmak zorunda kalmıştır.
Kaldırım yapımıyla ünlü belediyecilik anlayışımızın, bizi yürüyecek kaldırma muhtaç bırakması nasıl hazin bir tablodur değil mi?