- Kategori
- Tarih
Kahraman düşman!

Macaristan’ a hiç gitmedim, hiç Macar tanıdığım olmadı, ama Macarlara sempati duyuyorum.
Arnavut Abdi Paşa, Osmanlı Devleti’ nin son Budin (Budapeşte) valisiymiş. Yeniçerilikte gösterdiği kahramanlıklar sonucu valiliğe kadar yükselen Paşa, 1686 yılında kendi kuvvetlerinden kat kat üstün kuvvetle şehri kuşatan Avusturya ordusuna iki buçuk ay direnmiş, sonunda elinde kalan son askerlerle teşebbüs ettiği yarma girişimi sırasında elinde kılıcıyla şehit düşmüş.
Macarlar, çok sonraları öldüğü yerin yakınlarına Arnavut Abdi Paşa için bir mezar yapmışlar ve mezar taşına hem Macarca hem de Türkçe olarak şu yazıyı yazmışlar :
“145 yıllık Türk egemenliğinin son Budin Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra yaşamının 70. yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun”
Böyle jestlere maalesef çok sık rastlayamıyoruz. Genellikle uluslar kendi kahramanlıklarını anmaya, yüceltmeye, yeni nesillere aktarmaya önem verirler de, “düşman” tarafından yapılan kahramanlıkları görmezden gelirler.
Güzel bir jest değil mi? Düşmanın kahraman olduğunu söylemek pek de alışılagelmiş bir davranış tarzı değildir. Bu nedenle sanki yapılan kahramanlıktan daha önemlidir. Bu jest, yapanların tarihle ve tarihteki düşmanlarla barışık olunduğunun, tarihe objektif bakılabildiğinin bir göstergesidir; sempati yaratır, düşmanlıkları yumuşatır. Bunu başarabilenleri kutluyorum.
"Kahraman Düşmandı" dedikleri o paşa ki, Macaristan’ı 1526 yılında (145 yıl öncesinde) Mohaç meydan savaşı ile haritadan silmiş olan Osmanlı Devletinin paşasıdır.
Bu davranış, sadece Macar’lara özgü değil, kendimize de haksızlık etmeyelim. Çanakkale'de can vermiş yabancı askerlere ve onları ziyarete gelen yabancılara hitaben Atatürk’ün söylediği ve İngilizce olarak yazılmış şu sözler de dostluk, centilmenlik, evrensellik ve asalet yüklü değil mi?
"Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını dökmüş, hayatlarını vermiş kahramanlar; burada bir dost vatanın toprağındasınız, huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Bizce Mehmetçik ve onunla yan yana, koyun koyuna yatan Johnnie’ler (Coni'ler) arasında fark yoktur. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; göz yaşlarınızı siliniz. Evlatlarınız bizim bağımızda huzur içinde yatıyorlar. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır."
Düşünün ki bu sözlerin sahibi Atatürk’ün, gerek Osmanlı Devletinin subayı olarak, gerekse Kurtuluş Savaşı’nın Başkumandanı olarak neredeyse Dünya yüzünde savaşmadığı ülke kalmamıştır.
Tarih sayısız düşmanlıklar kavgalar ve savaşlarla doludur ve her toplum bu düşmanlıkları genellikle kendi versiyonuyla anar. Düşmanlıkları kendince haklı bir olaya dayandırır. Oysa hemen her olayın öncesinde düşmanlık zincirinin başka bir halkası yatar.
Bu zinciri kırabilenler ise ancak Atatürk gibi insanlığa mal olmuş gerçek önderlerdir.
Centilmenlik adına malesef toplum olarak alacak çok yolumuz var. Zira kendi toplumsal yaşamımızda “centilmenlik ve hoşgörü” kırıntısını dahi göremiyoruz.