- Kategori
- Aşk - Evlilik
Kent ve Yaşam: Sınırlı ilişkiler

Valizin üzerinde son bir kez daha şansını denedi. Fermuar inadım inat bir diş ilerlemiyordu. O, yolculuğun son engeliydi. Kimse gitmesini istemiyordu ki…
Yıllarca para biriktir, uygun yol araştır, gittiğinde kalacak yer ayarla, tehdit teşkil edebilecek her duruma paravan ol, en önemlisi de aileni ikna et... sonra kalk bir fermuarın inadı yüzünden valizin kapanmasın. Olacak iş değil, ha gayret!
Kafaya koymuştu vesselam, onun için vız gelirdi her şey. Pek kimselere gönül vermezdi. Katı bir gözle bakardı olan bitene, hatta evliliğe bile inanmazdı, değil mi ki dünyanın öbür ucunda birine inanacak, pes doğrusu bu kadarı da imkansızdı. Tabii ki önceden, çok önceden yani o, onun için dünyanın yolunu gelene kadar. Neden gelmişti sanki, kapatmışken gözlerini açmaya mı gelmişti? O gelip, “benimle ne zaman nişanlanacaksın” diyene kadar her şey anlamsızdı. Nasıl bir soruydu bu? Evlenme teklifi gibi geldi ona. “Tabii, neden olmasın ki” dedi sonra, harekete geçmeliydi. Önce gidip yaşayacağı yeri görmek istedi, sonra hikaye başlayabilirdi. “Ne kadar da romantik!” diye cıvıldadı.
Çıktığı yol bu hikayenin başlayacağı noktayı işaret ediyordu. O noktaya vardığında bir ömrü geride bıraktığını biliyordu. Artık bambaşka bir yaşam onu bekliyordu. Sınırlar ötesinde, heyecan verici, kıtalar üstü bir yerdi orası. Bir kere bile sınırdan dışarıya ayağını atmamışken böyle bir sebeple çıkacağı kimin aklına gelirdi ki? Hayal dünyasında yaşıyordu sanki, “evet” dedi “hayat bizi böyle bir araya getirdi”.
Özgürlüğüne olan düşkünlüğü onu farklı bir çizgiye çekmişti. Çevresindeki herkes ile uzak ve mesafeli bir iletişim içerisinde olmayı tercih ediyordu. Hele özel yaşamında, arkasına saklandığı gülücüklerin çekiciliğine kapılanlar onun ağının bir yerlerine takılıp kalıyorlardı. Karşılaştıkları ilk andan itibaren akıllarına dolanan bir ağ oluyordu onlar için; ne dışarı çıkabildikleri, ne de etkisinden sıyrılabildikleri… Evliliği pek çok şekilde düşünmüş, istemiş olsa da onun sınırlara olan korkusu karşısında hepsi yetersiz kalmış, sıyrılmıştı bu fikirden. Sevmiyorum, istemiyorum, ben böyle iyiyim diye herkesi kandırmıştı, kendisi dahil. Her şey hazır ayağına gelmişken reddettiği halde şimdi kendi ayağıyla onca yolu gitmeye nasıl ikna olmuştu? Tabii ki kimsenin bilmediği, kendi içinde sakladığı bir nedeni vardı.
Hafifçe dürttü omuzundaki bir el, o hiç beklemezken… Kafasını kaldırmadan şöyle bir süzerken sahibini “kalk gidelim, fermuar kapanmasın varsın, gel iki dakikacık, sana bir çift sözüm var…” dedi, el sahibinin sesi. Bir sigara içse hiç fena olmazdı. Doğruldu, tasnif etmediği bir çift bakış ile karşılaştığında düşünceleri, irkildi; halen hazır değildi miydi ayrılığa, nereden çıkmıştı ki o şimdi?
“Bitirmiştik”... “hem de senin isteğinle” diyebildi sadece…
“Sevememiştim ya hani ben seni” diye ekledi karşıdaki ses.
Parçalı sesli diyaloglarının sitem yağışlı olması boşuna değildi. Karşısındaki, ikna etmesini istediği, kalmasını istediği, onun en sevdiğiydi. Sevemediğini bahane edip onu öylece bırakıp başka bir ülkeye gidecek olmasını yediremiyordu ki gururuna, nasıl gitmesine izin versin.
•
“Gitme” dedi, durdu “fermuar da kalsın, sen de…”
***
Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi, gittiniz mi, kalmak için nedenleriniz varken bir umuda, bir hayale, bir söze tutundunuz mu? Bazen ne gitmek ne de kalmak değildir marifet. Gittiğin yerde var olabilmek isteğidir, tükendiği yerden uzaklaşmaktır, mutlu edebileceği bir yürek bulmaktır; yerleşecek, yeşerecek, gitme diyecek…
Üç noktadır yolculuklar,
birleştirilmek istenmeyen noktacıklar…
“Git” geldi mi kalınmaz hiç bir yerde bir dakika fazladan,
ne bir yürekte ne de memlekette.
...
Direnenler, kalanlar, emek verenler, güçlülerdir.
Gidenler, dönenler, vaz geçenler ise daha güçlülerdir.
Mesele sınırlarda, sınırlar oldukça gitmek ve kalmak anlamlı. Her nokta bir sınır. Sınır tanımayanlar için ise bir ilişki üç noktadan ibaret, ister bir arada olsunlar ister olmasınlar…
Gidenlere de kalanlara da selam olsun.