- Kategori
- Deneme
Kıskanmak

"Ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi/ terkedilme korkusu" *
Kıskançlık ilkel bir duygudur. Kime göre, hangi kritere göre ilkeldir, bunun tartışmasına girmiyorum. Kadın, erkek, genç, yaşlı, cahil, eğitimli...vs. asla ayrım yapmadan hepimizi esir alır ve hepimiz bu esareti gönüllü kabul ederiz. Bazen bastırılmış olarak, bazen tüm şiddetiyle hüküm sürer yaşamımızda, engelleyemeyiz...
Kendimize olan öz güven eksikliğinden mi, karşımızdakine duyduğumuz güvensizlikten midir bu, bilinmez... Bilinen odur ki hayatı kendimize de yakınlarımıza da çoğu kez boş yere zehir ederiz.
"Sakın bir söz söyleme... yüzüme bakma sakın / Sesini duyan olur, sana göz koyan olur,
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın / Annen bile okşasa benim bağrım kan olur."
"Dilerim Tanrı'dan ki sana açık kucaklar / Bir daha kapanmadan karatoprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar / Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun."
Faruk Nafiz'e bu dizeleri yazdıran bu kadar güçlü kıskançlık duygusu kime karşıydı bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var... o da Türk şiirinde kıskançlık üzerine yazılmış en güzel örneklerden biri olduğu.
Geçen yüzyılın en depresif şairlerinden biri olan Pulitzer ödüllü Sylvia Plath, bir kadının olabileceğinden de fazla marazi bir kıskançlıkla sarmalanmış aşkla seviyordu kocasını. Kendisinden önce şiirlerine aşık olduğu Ted Hughes'le olan evliliği bu yüzden tam bir kabus gibiydi. Ted'in kadınlarla yaptığı kaçamaklar değildi sadece, Plath'i çıldırtan. Kadınların da ona ve şiirlerine olan ilgisine tahammül edemiyordu. 31 yaşında intihar ederken, kırılgan ruhunun ancak böyle huzur bulacağını umuyordu belki de.
İntihar etmek şizofren ruhlara yönelik bir çözüm olsa gerek. Tıpkı öldürmeyi düşünen beyinler gibi saplantılı olunduğunda önüne geçilemiyor... Shakespeare'in ünlü Othello'su her ne kadar hayali olsa da, her gün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerindeki kıskançlık cinayetleri o kadar gerçek!
Kıskançlıktan nasibini alan insanlar değil sadece. Mitolojik tanrılara baktığımızda onların bu duyguyu tam kendilerine yakışır(!) bir tarzda yaşadığını görüyoruz. Örneğin Hera, inanılmaz derecede kıskanıyor Zeus'u. Kendisini aldattığı kadınları birer hayvana dönüştürerek koyuyor tepkisini o da.
Bir de Artemis var. Orion adında bir avcıya aşık tanrıça. Tanrıça bu, üzerine gül koklatır mı? Orion'un ihanetini affetmiyor elbet. Orion takımyıldızının, Artemis'in kıskançlıkla öldürdüğü avcı Orion olduğunu biliyor muydunuz?
Uzun sözün kısası, kıskanmak kendi yetersizliğimizden kaynaklanır aslında. Çözüm her zaman olduğu gibi insanoğlunun kendi ellerindedir...
* Diyalektik Mutsuzluklar / Murathan Mungan
Kıskançlık ilkel bir duygudur. Kime göre, hangi kritere göre ilkeldir, bunun tartışmasına girmiyorum. Kadın, erkek, genç, yaşlı, cahil, eğitimli...vs. asla ayrım yapmadan hepimizi esir alır ve hepimiz bu esareti gönüllü kabul ederiz. Bazen bastırılmış olarak, bazen tüm şiddetiyle hüküm sürer yaşamımızda, engelleyemeyiz...
Kendimize olan öz güven eksikliğinden mi, karşımızdakine duyduğumuz güvensizlikten midir bu, bilinmez... Bilinen odur ki hayatı kendimize de yakınlarımıza da çoğu kez boş yere zehir ederiz.
"Sakın bir söz söyleme... yüzüme bakma sakın / Sesini duyan olur, sana göz koyan olur,
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın / Annen bile okşasa benim bağrım kan olur."
"Dilerim Tanrı'dan ki sana açık kucaklar / Bir daha kapanmadan karatoprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar / Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun."
Faruk Nafiz'e bu dizeleri yazdıran bu kadar güçlü kıskançlık duygusu kime karşıydı bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var... o da Türk şiirinde kıskançlık üzerine yazılmış en güzel örneklerden biri olduğu.
Geçen yüzyılın en depresif şairlerinden biri olan Pulitzer ödüllü Sylvia Plath, bir kadının olabileceğinden de fazla marazi bir kıskançlıkla sarmalanmış aşkla seviyordu kocasını. Kendisinden önce şiirlerine aşık olduğu Ted Hughes'le olan evliliği bu yüzden tam bir kabus gibiydi. Ted'in kadınlarla yaptığı kaçamaklar değildi sadece, Plath'i çıldırtan. Kadınların da ona ve şiirlerine olan ilgisine tahammül edemiyordu. 31 yaşında intihar ederken, kırılgan ruhunun ancak böyle huzur bulacağını umuyordu belki de.
İntihar etmek şizofren ruhlara yönelik bir çözüm olsa gerek. Tıpkı öldürmeyi düşünen beyinler gibi saplantılı olunduğunda önüne geçilemiyor... Shakespeare'in ünlü Othello'su her ne kadar hayali olsa da, her gün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerindeki kıskançlık cinayetleri o kadar gerçek!
Kıskançlıktan nasibini alan insanlar değil sadece. Mitolojik tanrılara baktığımızda onların bu duyguyu tam kendilerine yakışır(!) bir tarzda yaşadığını görüyoruz. Örneğin Hera, inanılmaz derecede kıskanıyor Zeus'u. Kendisini aldattığı kadınları birer hayvana dönüştürerek koyuyor tepkisini o da.
Bir de Artemis var. Orion adında bir avcıya aşık tanrıça. Tanrıça bu, üzerine gül koklatır mı? Orion'un ihanetini affetmiyor elbet. Orion takımyıldızının, Artemis'in kıskançlıkla öldürdüğü avcı Orion olduğunu biliyor muydunuz?
Uzun sözün kısası, kıskanmak kendi yetersizliğimizden kaynaklanır aslında. Çözüm her zaman olduğu gibi insanoğlunun kendi ellerindedir...
* Diyalektik Mutsuzluklar / Murathan Mungan