Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Kasım '08

 
Kategori
Tiyatro
 

Köşebaşı

Köşebaşı
 

"RESİM:ALINTI"


Yıllar önce 1947 yılında Devlet Tiyatrolarının ilk sahnesi olan Küçük Tiyatro perdelerini Ahmet Kudsi Tecer'in "KÖŞEBAŞI" isimli oyunu ile açmış… Ve yıllar sonra 2008 yılında seyrettim ben Köşebaşı’nı tabii 1986 yılında Yükseliş Koleji öğrencileriyle birlikte aynı oyunda bulunmanın, küçük de olsa bir rol almanın mutluluğunu daha çok hissederek yüreğimde.

Sahne arkasında yaşananlar… Sıranın gelmesini beklemek… Yüreğimizden coşan heyecan… Kalp çarpıntıları… Sahne tozunu yutmak… Seyircinin alkışları…

Annem beni sahnede görünce “İşte benim kızım… Benim kızım “diye bağırmamak için kendini zor tuttuğunu söylemişti oyundan sonra.

Ne günlerdi… Şimdi çok uzakta kaldılar sanki…

Geçen hafta cumartesi günü Köşebaşı’nı seyretmek için koltuğuma yerleştiğimde film karesi gibi geçti oyunumuzun sahnelendiği o iki gece ve bir gün…

Derken ışıklar yavaş yavaş sönmeye başladı ve akabinde gece lambalarının cılız ışığı altında gece bekçisi belirdi… Başladı anlatmaya… Bilgi sahibi olduk böylece Rüstem Paşa hakkında… Rüstem Paşa, İstanbul’da bir semt.

Sakin bir gece dedi bekçi baba ama nazar mı değdirdi ne… Koşarak gelen ve haykırışları ile gecenin sessizliğini bölen bir kız belirdi sahnede… Mahir Bey ağırlaşmıştı.

Gün ağardığında öğrenmiştik ki gözlerini kapamıştı dünyaya Mahir Bey.

Hastaymış epeyden beri… Ev kendilerinmiş… Bir oğlu varmış, çapkınmış… Reddetmiş evlatlıktan mahalledeki Saffet Hanım ile adı çıkınca… Evliymiş çünkü Saffet Hanım. Ölenin arkasından konuşulmaz derler ama herkes bir şey söylüyordu işte. En çok söylenen iyi bir adam olduğuydu. Bakkal ise veresiye defterindeki borçlar yüzünden hayıflanıp duruyordu.

Bakkalın hemen karşısında bir kahve vardı… Mahallede ne varsa ne yoksa bu kahve tanık oluyordu her bir şeye. Dili olsa da anlatsaydı…

Mahir Bey’e son görevlerini yerine getiren mahalleliyi akşam ki düğün telaşı sarmıştı… Hayatın cilvesi buydu… Cenazeye git ağla, düğüne git oyna. Saffet Hanım’ın güzeller güzeli kızı evlenecekti o gece.

Ve bir yabancı vardı… Kah kahvede oturan kah sokak aralarından dolaşan yabancı bir erkek… Suskun… Nasıl susmasın ki… Gün boyunca neler neler öğrenmişti ölen babasına ait… Dedesinin öldüğü günün akşamı evlenecek kızına ait… Hatta bir kızı olduğunu bile o kahvede öğrenmişti… Yıllar… Yıllar… Pişmanlıklar… Özlemler… Kırgınlıklar…

Ebenin çağrılmasıyla bir de doğum haberi alınmıştı aynı günün içinde… Doğum, ölüm, düğün her şey iç içeydi… Hayata dairdi.

Bekçisi, kahvecisi, bakkalı, yabancısı, beybabası, kahveci çırağıyla, bakkal çırağıyla, sütçüsüyle, çöpçüsüyle, gazete dağıtıcısıyla, ebesiyle, muhtarıyla, hopa kızıyla içimizden kopup gelen bir mahalleydi Rüstem Paşa… Yolu kapalıydı… Molozlar yığılmıştı… Oyun boyunca arkadaki fonda beliren İstanbul resimleri de aldı götürdü bizi o yerlere… Hüzünlü umutlu, eğlenceli, yüreğimizi burkan bir kesitti hayatın içinden Köşebaşı.

(13.11.2008).............................................Başta Sayın Leyla Tecer olmak üzere Köşebaşı'na emeği geçen herkese binlerce kez teşekkürler...

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara