Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Neskafe, krep ve oğlum

Neskafe, krep ve oğlum
 

Pazar günleri erken kalkmayı seviyorum. Böylece tatil günü daha uzun oluyor.Sabah saatlerindeki evimin sessizliğinin tadını çıkartıyorum.Büyük neskafe fincanında, hazırladığım Türk kahvem… ortalığa yayılan muhteşem aroma …elimde kitabım…en sevdiğim dakikalar.


Neskafe, dedim de aklıma geldi, yıllar önce…çalıştığım firmada, Halkla İlişkiler Müdürümüz Şadan Hanımın odasında, bir tanıtım ile ilgili çalışıyorduk.

“ Bir şey içer misin?” sordu bana

“ Evet, az sütlü sade bir neskafe”

Şadan, gülmeye başladı ve telefonda siparişleri verdi:

“ Fatma Hanım, odama iki az sütlü, sade neskafe, getirir misin” telefonu kapatarak bana :

“ Başka şekilde söylersem, anlamaz şimdi…”

Soru ve şaşkınlık dolu bakışlarımı cevapladı:

“ Jacops firmasını ziyaret etmiştim birkaç sene önce.Bir şey ikram etmek istediler, bende senin gibi “ Sade bir neskafe alabilirim” dedim. Aldığım cevap- Bizde sadece Jacobs var, üzgünüz- Kendimi uyuz gibi hissetmiştim” ve kahkahayı patlattı.

Ben de tuhaf olmuştum. Sahiden, dilimize ne kadar dolamışız bu neskafeyi. Çok yakın, sadece birkaç gün önce, bu türlerin genel adı granül kahve olduğunu öğrendim. Bir de kendimi kahve tutkunu diye tanıtıyorum…


Geçirdiğimiz en son pazar ( tarih sevenler için 17 Ağustos 2008 ) günü sabah kahvemi hazırlarken, bir baktım küçük oğlum, mutfakta yanımda bitiverdi, şaşırdım :

- Oğlum neden uyumuyorsun! Çok erken, sen git biraz daha uyu, dedim

- Yok anne, uyumayacağım ben de senin gibi uzun bir pazarın tadını çıkartmak istiyorum!

- Peki, sen bilirsin.

Kahvemi henüz içememiştim, oğlum:

- Anne ben acıktım, dedi

Anlaşılan bu pazar günü, erkenden başlayarak, benim için yorucu geçecek.

- Ne hazırlamamı istersin? Bir tost yer misin?

- Yok, ben krep istiyorum!

- Peki krep olsun, dedim


Krep konusunda da uzman sayılırım : ) Hemen bir yumurta, bir su bardağı süt, iki çorba kaşığı un ve bir tutam tuzu karıştırarak, krep hamurunu hazırladım. Oğlum, yanımda sabırsızlıkla ilk krepini bekliyordu.

-Anne incecik krep istiyorum, çok ince olsun!

- Tamam, istediğin gibi olacak.

İlk krep havaya fırladı ve tavaya ters düştü. Ben çok eğleniyorum krep hazırlarken. Çocuklar gibi…

Oğlum :

-Anne ne olursun, ben de senin gibi krepleri fırlatmak istiyorum, bana da öğretsene, dedi


Ona , ”hayır- olmaz!” diyebilir miyim ? Sevdiklerime karşı bu sözü hiç kullanamıyorum.


- Neden olmasın, budan sonrakileri sen yaparsın!, oğlumun keyfine diyecek yoktu.

Bir kaç ipucu verdikten sonra, kreplerin hazırlamasını oğluma devir ettim ve onu izlemeye koyuldum. Verdiğim küçük ipuçlarına dikkatlice uyarak, ilk krepi fazla emin olmayan hareketlerle olsa da, yardımıma ihtiyaç duymadan pişirmeye başardı. Çok eğleniyordu, ellerini çırpıyordu.

-Bundan sonra kreplerimi hep ben hazırlarım , dedi ve eğlencesine devam etti.Pür dikkat kesilmiş, hatasız krep hazırlamaya çalışıyordu.Onu sevgiyle izlerken, çok çok gerilere gittim.


Hayatımda, kendi başıma hazırladığım ilk yiyecek- krep- olduğunu anımsadım.Ben de hemen hemen oğlum gibi, on-onbir, yaşlarındaydım …Çok sevdiğim arkadaşım ve aynı zamanda komşumuz olan Neli ile bir öğleden sonra yalnızdık .Ödevlerimizi bitirmiştik. Karnımız acıkmıştı, onların evinde, krep hazırlamaya karar vermiştik … O zaman krepler süt ile hazırlandığını bilmiyorduk…. Yumurta, su ve un ile koyu bir hamur hazırlamıştık.Bir türlü istediğimiz krepler olmamıştı, sonra hamura biraz daha su ilave etmiştik…Eh…sonunda deneme yanılma metodu ile yine de kendimize göre bir şeyler yapmaya başarmıştık. Kaç tava bulduysak hepsini kullanmıştık, bazılarına krepler yapışmıştı çünkü. Mutfağın halini tabii anlatmama gerek yok, bir sürü azar işitmiştik…yalnız mutfağa girme yasakları falan filan…Ama yine de biz çok eğlenmiştik.


Oğlumu izliyordum. Simsiyah gözleri, kocaman açılmış, heyecanla krepleri takip ediyordu, döndürmeyi başarınca çığlıklar atıyordu…Dünyada bir tek o ve krepleri vardı sanki. Çocuk olmak harika bir şey.Onu seyretmek o kadar güzeldi ki…İzlerken Ahmet Ümit’in çocukluk anılarını ile ilgili yazdığı sözler geldi aklıma “ Kötü olanları tam kavrayamadığımız için çocukluğumuzu güzel bir dönem olarak hatırlıyoruz. Çocukluğumuza özlem duyuyoruz”

Ne kadar doğru değil mi?

İnsan, çocuklarıyla kendi çocukluğunu tekrar yaşama imkanı yakalayabiliyor.
O zamanlar tam anlayamadıklarını bir daha bütün coşkusuyla tekrar yaşayabiliyor.Bu harika bir şey…

Yaşamda mutlu anlar var… kıvılcım gibi…yıldız kayması gibi…onlar da tadımlık. Önemli olan onları yakalamak.

 
Toplam blog
: 144
: 1854
Kayıt tarihi
: 13.03.08
 
 

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Kırcali, Bulgaristan. Yıl 1964. Makina Mühendisiyim. Evli ve iki çocu..