- Kategori
- Anılar
OCAK
İlginç bir adı var on bin nüfuslu ilçenin “ Teselli dağı” Ben onun ismini hemen dilimize çevirdim, böylesi daha bir sevimli oldu! Alz nehri teselli dağı’nın tam ortasından akar, irili ufaklı köprüleri vardır! Taşıtlar ve sadece yayalar için!
Alz: Yüz yıllar boyu Tuna nehrine kavuşmak için çırpınır durur, arada İnn vardır!(Avusturya Alplerinden doğan! İnnsbruck şehrine de adını veren)
Koca Tuna, ağırbaşlıdır her önüne gelen akarsu onu kucaklayamaz bu yüzden İnn elçilik eder.
Tanıdığım bildiğim tüm kâğıt fabrikaları, akarsu yakınlarında kurulmuş bu topraklarda! Yazın suları dinginleşen ama asla kurumayan düzenli seyir halinde olan suyolları, sudan yollar!
Yaşamın yedi yılı Teselli dağında geçti! Ara sıra güzel günler de yaşandı! Geri kalan teselliye muhtaç! Çernobil! Ondan kötü etkilenen guatr, gece gündüz çalışır oldu, yüksek nabız eşliğinde! Bir bebiş terk etti doğmadan, bu dünyaya gelmektense… Tercihi oldu!
Ağır aksak yürüyen bir işyerinde gündüzleri koşturmaca! Hem patron hem işçi! Sunulan: Sucuk pastırma peynir, vatandan gelen bilumum ürünler! Leyla’m kol böreği yaparsa, kasanın yüzü gülerdi ara sıra! Eğer kıskanç eşinin yoklamalarından fırsat kalırsa!
“Ya Abla! Kadın: Okuma yazma öğrensin dedin, açtığın kursa gönderdik! Başımıza ulema kesildi, biz de köteğe başvurduk! Yetmedi! Kadın: Hiç olmazsa harçlığını kazansın dedin! Dükkânında aşçı yaptın, eli iki kuruş gördü, boyu iki karış büyüdü! Kusura bakma seni sayarım ama karımı severim! Ya gelir eskisi gibi, evinde oturur beni bekler ya da mahkeme kapılarında süründürürüm onu, çocuklarının yüzünü göstermem, memlekete yollarım uşakları!”
“Hakkını helâl et abla, başka çarem yok kendine yufka açan başka birini bul, çocuklarımdan ayrılığa dayanamam, inan bana”
Senede bir ay vatanda tatil en büyük ödül ve masraflı! Uzakça yakın akrabalara merhaba dendikten, ufak tefek hediyeler sunduktan sonra otele çekilirdi aile! Oğul bezden kurtulunca, portatif bir çadır alındı, yayla gibi bir Volvo vardı nasıl olsa!
Bu gelişler gidişler esnasında, büyük bir aşk doğdu eş ile ülke arasında! Benim ülkemi tanırsınız, tuttuğunu koparır gözünden bir şey kaçmaz! “Sen yabancı damat! Gel bana! Burada yabancılık çektirmem sana! Benim adım Türkiye! Senin adın da uzman olduğuna göre, çalışır faydalı olursan, topraklarımda yaşarsın, içini ısıtırım! Başlangıçta: Alıştığın aylığa yakın veririm, ödemelerin vardır, ev yurt edinmişsin kendine, daha sonra lirayı tanımalısın bizde geçerli olan budur! Markı turistlerden alırız, ömür boyu sana ödeyemeyiz! Kabulün mü?”
Ruhu: Yarım yamalak tanıdığı, dilini bilmediği ülkeye göç etmişti çoktan! Masaya serilen iş mukavelesini imzalamaya gelmişti sıra!
“Sen evet dersen imzalarım! Düşün! İş yeri İzmir’e yakın! Düşün! Herkesin tatil yaptığı yerde ben çalışacağım! Düşün! İş yaşamımda hedeflediğim pozisyon! Ne olur benim için düşün! Evet, mi? Evet mi?”
1991 Yılının son ayı ve son günü: Bavulunu, motorunu, Volvo sunu yanına alan beden, ruhunun oturduğu 1925km uzaklıktaki küçük bir daireye doğru yola çıkmıştı, tek başına!
İki katlı müstakil bahçeli, kocaman garajlı ev kar altında, geriye kalanları ısıtmaya koyulmuştu!
Yolcu yolunda gerek! Gideni engellemek, sonuçlarına katlanmak demek!
“Bak sana şuraya yazıyorum! En fazla altı ay dayanır seninki, evinin işinin düzenini bozma sen! Adam da dil yok o yok bu yok! Şekerim orası Türkiye! Adamı çıtır çıtır yerler!”
Haklı çıktılar! On altı sene yani 192 ay oldu! Geri dönen olmadı!
Taşınmak için toparlanmak, toparlanmak için de güç lazımdı! On altı sene önce güç vardı, bol keseden harcandı! Eksik olmasınlar sözlerle yardım eden çok oldu! Üç ay sonra, eşyalar yolda, çiçekler küskün hepsi burada kalmak zorunda, hele o bahçeye diktiklerim lavantası gülü, nazlı sümbülleri!
Oğul heyecanlı “ Ana bizi kim götürecek havaalanına? Bir yabancı! Yakınımın, sevdiğimin sevgilisi!
Kendimizi vatana uğurladık! Yaşam bir başka yüzünü gösterdi! Bisiklet turları yok! Yollar yok! Masa tenisinin masası, sümbüllerin yanında kaldı! Yeni dairede yer yok! Babanın hiç vakti yok! Gece gündüz çalışmada! Buna karşın ödeme kuyrukları var! Elektrik, su hepsi kuyruklu!
Oğul bir an evvel Türkçe öğrenmeli, anası da vatanında yaşamayı! Balkonlardan silkelenen kilimler zorlaştırıyor olayları!
“ Eşyalarımız dört hafta sonra gelecek! Biz yerde de yatardık, nasıl aldın bu kocaman çekyatı?” “Bornova’ da bir mobilyacıya girdim, parmağımla işaret ettim! Bunu istiyorum der gibilerinden! Beni hemen anladı, eline bir masa takvimi aldı yanıma geldi! Her ayın onbeşine bir çarpı işareti yaptı, beş parmağını da yüzüme doğru tuttu! Ben de cüzdanımı çıkardım ödeme yapmak için, çek yat fiyatının altıda birini aldı, elimi sıktı sırtımı sıvazladı!
“Yani sen bunu taksitle mi aldın? Ne imzalattı sana?” “Hiiç! Ben sadece evin adresini yazdım verdim!”
Aynı dükkâna bir süre sonra uğrayıp taksitle mal almak istediğimde “Gelir belgesi, kimlik, kefil ve senetleri imzalamam gerekti! Bana kim kefil olur, adamımdan gayrı! Ben güya sürpriz yapacaktım! Kursağımda kaldı! Bugüne dek bu sistem böyle kaldı! Yabancı olmak varmış bu ülkede! İhtimama bak! Kıskandım mı? Hayır! Gurur duydum!
Çünkü her yerli ve yabancı: Onun gibi bu ülkeye hizmet verebilse, işçisini sevse “Benim eleman dürüst, şevkle çalışırsa, benim uzmanlığım işe yarar! Onlar yoksa ben bir hiçim! Benim evim, yurdum, ocağım Türkiye! Sen bana değil, ben senin havana suyuna muhtacım! Diyebilse.
Yılbaşında bir takvim hediye etmişler ona, çocuklar gibi sevinmiş! İsterseniz bir göz atın resimlere! Sanal dünyada: Caddelere ismini vermişler, tramvaylara da! Metro girişleri ve oteller de onun olmuş! Las Vegas da şovu bile var! Siz de davetlisiniz! Umarız beğenirsiniz!