Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Nisan '11

 
Kategori
Güncel
 

Olaylara kayıtsız değiliz

Olaylara kayıtsız değiliz
 

Parmağa dikkat. Olayları başlatan parmakları etkisizleştiremezsek sonuç iyi olmaz. Sabahattin Gencal


Türkiye’mizdeki ve dünyamızdaki önemli olaylara değinmememiz tarihi olaylara kayıtsızlığımızdan değildir. Kayıtsız olsak bu kadar üzülmezdik. Üzülünce duygulu oluveriyoruz; düşüncelerimiz de hatta davranışlarımız da duygularımızla karışıveriyor. Tabii, bu arada olaylar da karışıveriyor. Öyle toz duman oluyor ki bir araya gelmek şöyle dursun birbirimizi dinlemiyoruz bile. 

Birbirimizi iyice dinlemeden, anlamadan konuşmak hele de bu karmaşık olayları seçim malzemesi yapmak, Allah (cc) korusun kaos yaratır. 

Kaosa düşmemek için çok dikkatli olmamız gerekir. Olayları, durumları salim kafayla, objektif olarak analiz ederek çözüm önerileri geliştirmek gerekir. 

Biz hep bunalımdan sağlıklı bir biçimde çıkmak için herkesin kendi payına düşen görevleri yapmamız gerektiği üzerinde duruyoruz; ancak bir çözüm önermiyoruz. Çünkü çözüm önerecek kapasitede olmadığımızı biliyoruz. Kısaca belirteyim: 

İlköğretmen okulundayken tarihi adeta ezberlemiştim. Ancak gelişen olaylar ezberimi bozuyordu. 

Eğitim Enstitüsünde hocalarımız bütün konuları değil birkaç konuyu ele alarak önemli olanın tarihi inceleme yönteminin kavranması gerektiği üzerinde durdular. Biz de olayları sosyal, siyasal, kültürel, tarihi, psikolojik…vb. pencerelerden bakmaya başladık. Gördük ki öyle pencerelerden bakmakla, rahat koltuklarda oturup fetva vermekle olaylar teşhis edilemiyor. 

Hukuk Fakültesinde, özellikle uluslar arası hukuk derslerinde hukuksal boyutları da öğrenmeye çalıştık. Burada durup kısa olaraktan bir anıma değineceğim. 

Uluslar arası hukuk dersinde bir sınavda Sırbistan Olaylarının tartışılması soruldu. Ben hukuk fakültesine emekliliğim sırasında girdim. Yaşça bazı hocalarımdan da büyüktüm. Sonra bazı konularda az da olsa ön bilgim vardı, bazı yöntemleri de az çok bildiğimi zannediyordum. Ah, keşke arkadaşlarım gibi bilmez olaydım. İstediğim notu alamadım. Bir arkadaşım ikaz etti beni. “Kendi bildiğini değil hocaların fikirlerini yazacaksın.”dedi. Ben dersleri takip edemediğim için hocalarımızın ne düşündüğünü bilemiyordum. 

Bir başka sınavda bu kez Türkî Cumhuriyetlerdeki olayları sordular. ( Türkî kelimesini kullanmak istemezdim; ama o zamanlar bu kelimeyi çok kullanıyorlardı.) Bu sınavdan geçtik. Bildiğimizden mi dersiniz? Hayır. İhtimal sınav kâğıdına yazdığım bir nottan ötürü geçmişimdir. Tam hatırlamamakla birlikte o notu yazayım. 

Dönemin Cumhurbaşkanı Türk Cumhuriyetlerine yaptığı bir gezi dönüşü verdiği demeçte: “Ben bazı meseleleri biliyorum zannediyordum; ama bilmiyormuşum.” dedi. Ben bu demeç üzerinden konuyu bildiğini zanneden hocalarımızın da bu konuda bazı ezberlerin ötesinde bir şey bilmediklerini dolaylı biçimde vurguladım. Olayları sadece siyasi, hukuki, ekonomik… değil bütün boyutları ile ele almak gerektiği üzerinde durdum. 

Bu anıyı değerli üniversite hocalarımız için anlatmıyorum. Meydanlardaki kürsülere çıkan hocalarımız için anlatıyorum. Onlara demek istiyorum ki ‘Ya konulara hakim değilsiniz, ya da seslendiğiniz kütleyi yanlış bilgilendiriyorsunuz. Her iki durum da tasvip edilemez.’ Şimdi aklınızdan “ Niye doğrudan doğruya onlara söylemiyorsunuz da böyle satır aralarına sıkıştırıyorsunuz önemli konuları.”diye geçiyordur. Haklısınız. Ama kendimi yeterli görmediğimi yukarıda belirtmiştim. Gerçekten bütün sistemi bilmiyorum. TODAİE’de bize çağdaş sistem yaklaşımı konusunda az çok bilgi vermişlerdi gerçi; ancak pratiğimizi geliştiremedik. İşte bunun için susuyorum. İşte bunun için, yüreğim kan ağlasa da olaylara kayıtsız gibi görünüyorum. 

“Ya doğru dürüst konuş, ya da ebediyen sus.”demezsiniz inşallah. Meydanlara çıkamıyorum, böyle bloglarda olsun içimi dökmeyi çok görmeyin. 

Aslında bu konulara girmemeyi düşünüyordum. Dün bir gazedede bir hocamızın Türkiye ve çevresindeki, Kuzey Afrika’daki ve İslâm ülkelerindeki olaylarla ilgili analizini okuyunca çok üzüldüm. Hocamız 2007 yılında kapalı kapılar ardında bu olayların planlandığından söz ediyordu. Daha kötüsü bu toplantılara bizlerden birilerinin de katıldığına işaret ediyordu. Ne diyeyim; gel de üzülme. 

Biz ilkokuldan üniversiteye hep buzdağlarının suyun üstünde kalan kısmı ile ilgilendik. Suyun altında kalan kısımlarını görmedik, göremedik. Suyun altında, toprağın altında hatta yanı başımızda düşmanlarla işbirliği yapanlar olabilir. Ekonomik bakımından da iyi olmayabiliriz. Her türlü kötü durumlarla da karşılaşabiliriz… 

Böyle sıralayınca Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi aklıma geldi. Hitabeden bir alıntı ile yazımızı sonlandıralım: 

“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” 

 

Sabahattin Gencal, Başiskele – Kocaeli, 25. 04. 2011 

 

 

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara