Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '06

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Portekiz

AEGEE (Avrupa Öğrenci Forumu); Ankara birimi ODTÜ’nün tam göbeğinde, MM(Merkez Mühendislik) binasında olan uluslararası bir gençlik organizasyonu. Avrupa’nın 250 kentinde AEGEE birimleri, gençlerin Avrupa’yı tartışması ve anlaması için çalışıyor. AEGEE’nin merkez yürütme kurulu, Brüksel’deki 9 kişilik uluslararası öğrenci ekipten oluşuyor. Orada çalıştığım dönemdeki görevim Avrupa şehirlerindeki birimlerin geliştirilmesi ve denetimiydi. Bu amaçla, sırt çantamı alıp Fransa, Portekiz ve İspanya’daki 20 şehri kapsayan tren yolculuğuna çıkmıştım.

Carmen, AEGEE’nin eski üyelerinden, Brüksel’de benden önce görev yapmış Portekizli bir yönetim kurulu üyesi. Coimbra kentindeki işim sırasında bana yardımcı olmuştu. Carmen ve arkadaşlarıyla sohbet ederken genelde Portekiz üzerine sorular sormuş, onlar da uzun uzun anlatmışlardı. Mesela, otobüsten iner inmez, önümüzdeki kamyonun camında, haç işaretinin yanındaki çıplak kadın serisine gözüm takılmıştı. Carmen, “Her zaman din ve pornoyla ilgili şeyleri yan yana koyarlar” demişti. Nedense bu bana hiç yabancı gelmedi. Bir de Doğu Timor’la ilgili bir hikaye anlatmıştı. Yıllardır Newsweek’de, Time’da ilgili makaleler görüyordum ama konuya hiçbir zaman tam anlamıyla vâkıf olamamıştım. Endonezya’nın doğusunda bulunan bölge bir Portekiz kolonisiymiş. 1975’de komünist rejimin gelmesiyle bütün koloniler azad edilmiş. Bu iç karışıklığın farkında olan Endonezyalılar da o dönemde Doğu Timor’u işgal etmişler. “Halbuki” diyor, “onların farklı bir kültürü var, hem Katolikler hem de farklı bir dil, yani Portekizce konuşuyorlar.” Yıllardır Portekiz hükümeti, BM içerisinde ve çeşitli uluslararası ortamlarda mücadele veriyormuş ve geçtiğimiz Pazar günü referandum yapılmış. Kalkın %93’ü Doğu Timor’un bağımsız bir ülke olması yönünde oy kullanmış. Şimdi Portekizliler, durumdan ve başarılarından memnun. Carmen, “Keşke aynı hassasiyeti Filistin için de gösterebilseler” diyor. Portekiz’in güneyinden geliyormuş ailesi, yani Arapların bir dönem yaşadığı bölgeden. “Bilinçaltımdaki Arap sempatisi 11 yaşındayken, odamın duvarlarına ilk intifada sırasında Filistin yanlısı yazılar yazmamı sağladı” diyor. Annesi de bu olay üzerine kalp krizi geçirmiş.

Carmen, kendisini bir sosyalist olarak tanımlıyor. Ama, vurgulamadan geçemiyor: “Bunun sebebi, insanlığa komünist olacak kadar inancımın kalmaması. Doğu Avrupa’da anlaşılan haliyle buradaki farklı. Burada biraz daha yumuşak, zaten Portekiz’de hiçbir şeyin radikali yoktur.” Boğa güreşinde bile, boğanın öldürülmemesi için yeni yöntemler geliştirmişler.

Vasco de Gama, Pedro Alvares Cabral (Brezilya’yı keşfeden adam) ve Magalhaes (Macellan)’dan bahsediyor. “1500’lerde” diyor, “dünyanın en önemli ülkesiydik.” Çünkü baharat ticaretini kontrol ediyorlarmış. 1497’de Treaty of Tordesillas ile dünyayı ikiye bölmüşler; “Mare Clausum”, yani kapalı denizler anlaşması ile bütün dünya İspanya ve Portekiz arasında bölüşülmüş. Hatta meridyenlerin nereden geçmesi gerektiği bile tartışılmış. Portekiz, Brezilya’nın kendi tarafında kalmasını sağlamak için meridyenin yerini değiştirmiş. Paylaşım Papa tarafından gerçekleştirilmiş. Daha sonra, 1600’lerin ortasında Hollandalı Grocio tarafından “Mare Libertatum” ilan edilmiş. Yani, “Denizlerin Serbestliği”. Carmen, “O tarihten sonra Portekiz bütün etkisini ve gücünü yitirdi” diyor. Carmen’in, AEGEE’de Hollandalıları “Dutchies” diye aşağılayanların başını çekmesini daha iyi anladım. Zaten AEGEE Avrupa bütçesinin beşte birini oluşturdukları için kendilerinde her türlü müdahale hakkını gören ukalâ Hollandalı üyelere, aklı başında olan herkes tepki duyardı.

Portekiz en eski ulusal sınırlara sahipmiş, yani 11. yüzyıldan sonra sınırları hiç değişmemiş. Ölüm cezasını kaldıran ilk ülkeymiş ve müebbet hapis diye bir ceza söz konusu değilmiş. 1986’da İspanya ile birlikte AB’ye girdikten sonra tabii ki ülkede her şey değişmiş. Kıyılarında balık avlama haklarını Faslılara vermişler. Porto şarabını üretme hakkını Güney Afrikalılara ve Kanadalılara, şarap üretim kotalarının bir kısmını Almanlara vermişler. İhraç ettikleri tek şey ise şişe mantarıymış ve en iyi müşterileri de Türkiye’ymiş. AB’den aldıkları fonlar karşılığı bu tür tavizler vermeleri gerekmiş. Carmen bütün bunları aptallık olarak nitelendiriyor. Hükümetin ucuz turizme güvenmesi de ayrı bir hata diyor. “Rotterdam ve Anvers limanları varken neden gemiler buradan Avrupa’ya girsin ki?” diyor. “Oradan ulaşım ağı ve altyapı yardımıyla her şey daha kolay.” diyor. “Avrupa’nın k..çındayız aslında.” diye haykırıyor. “Portekiz bir Avrupa ülkesinden ziyade bir Atlantik ülkesi, Avrupa’ya sırtımızı verip yüzümüzü Atlantik’e dönüyoruz” diyor. “Etrafta, Doğu Timor’dan, Brezilya’dan, Afrika’dan bir sürü insan görebilirsin ama çok fazla Avrupalı yoktur”. Tarih bugünün içine akıyor. Bir dönemin tüm çabalarına rağmen Osmanlı tarihi nasıl peşimizi bırakmıyorsa, Portekiz de sömürgeci kimliğinden sıyrılamıyor işte.

Binalar kırık dökük ama arabalar son model. Esmer, bıyıklı, göğsü açık çok fazla adam var etrafta. Trafik küçücük bir kentte bile düzensiz, asla buluşmaya zamanında gelmiyorlar, çok fazla sigara içiyorlar, alkol alıp trafiğe çıkmak hiç de şaşılacak bir durum değil (İsveç’in Katrineholm kasabasında, araba kullanmak için ertesi gün ikiye kadar alkolün vücutlarından çıkmasını bekleyen çift aklıma geldi), kendileriyle kavgalı değiller hatta o kadar sıkıntıya rağmen hallerinden memnunlar.
Her şey ne kadar tanıdık geliyor...

 
Toplam blog
: 37
: 1055
Kayıt tarihi
: 25.12.06
 
 

Bosphorus Investments, Atiye Residence, Gayrimenkul İçin Strateji Platformu (GİSP),  ODTÜ Şehir P..