Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '10

 
Kategori
Mizah
 

Prof. Rıza

Prof. Rıza
 

Foto:Ş.ODABAŞI Bayılırım kirpilere. Gözlere bak.


Prof. Rıza derler bana.

Ben havada uçan kuşun, yerdeki gölgesinin alanını hesaplayan adamım.

Matematik benden sorulur.

0” rakamının mucidi benim.

6” ters çevirip 9” yapma fikride bana aittir.

İnsanları, ”66’ya” bağlama zıpırlığı da benden çıkmıştır.

Bu zıpırlığı benden çaldılar.

Akademik kariyerimi, köyümüzün kurulduğu tepenin en üstünde bulunan “kurt taşına” borçluyum.

Birgün keçileri güderken, taşın tepesinde oturmuşum. “Düşünüyorum, o halde taşın tepesindeyim” diye bağırmışım. O sırada gökyüzünün kurnası açıldı. Su israfı başladı. Su israfına kızan tanrılar, şimşeklerini yeryüzüne çakıp, yıldırımlarını çıkardılar gökyüzüne doğru. Elektrik israfı yaptılar.

O sırada çarptı beni şimşekler, deldi geçti yıldırımlar.

Kafamın içine bir yükleme oldu.

Benim disk, 2 Gebelikti. (cigebayt) Birden bire 5000 Gebelik olmuş. Bütün bilgiler yüklenmiş bana.

IQ’um, bilmem kaç bin olmuş.

Ben prof. olmuşum.

Benim söylediğim sözü duyan, Des kard adında birisi ”Düşünüyorum, öyleyse varım” diye çaldı benden. Kart herif.

Okuma yazmam yok. Tamam. Ancak, kafam tıka basa pastırma.

Bilgi fışkırıyor kulaklarımdan.

Kulaklarımdan olsa neyse.

Ayıptır söylemesi, bütün deliklerimden bilgi fışkırıyor. Etrafımda fışkıran bilgilerle idare eden adam müsvettesi dolu.

Ben Dünya’da bir literatürüm abi.

Koyunla keçiyi karşılaştırdım.

Keçinin, “Abdurrahman Çelebi” olduğuna karar verdim. Koyunlara bir isim bulamadım. En iyi isim yine koyun.

Memlekette, çok uysal koyun var. Hepsinin de, lastik gibi uzayan boyunları.

“Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” sözü bende geçersiz. Karaman’dan koyun alacağıma, Ermenek’ten keçi alırım.

Ayılarda var memlekette.

“Ağzına lokma sokanı, kıçına sopa sokanı” tanımayan ayılar.

Köprübaşlarını tutmuşlara, “dayı” diyen ayılar.

“Ayakları koparılan pire zıplamıyor.” Benim araştırmam.

Temel, (Karadenizli, Tursun’un kankisi) bu fikri benden çaldı şerefsizim.

Bi fikir üretiyorum çalıyorlar hemen.

“Memlekette “fikir kulüpleri” var. Neden?

Fikirsiz adam çokta ondan.

Aslında “fikirsizler kulübü” olmalı. Neden mi? Fikirsiz adam, daha çokta ondan azizim.

Memlekette tek mucit tanırım abi.

“Zihni Sinir.”

“Kulplu simiti” bulan adam.

“El frenli tabanca” bile yaptı adam.

Müthiş adam abi. Kesin O’nu da yıldırım çarpmıştır.

Memlekette, kulpsuz adamda çok abi.

Kulpsuzlara kulp takmıyorlar da, kulpu olana ikinci bir kulp takıyorlar.

Kulplu insan iyidir abi.

Kulpsuzlardan kork abi.

Kulplara takarsın kancayı, istediğin yere asılırsın.

“Gel kuçu kuçu” meselesi.

*

Ben Prof Rıza.

Evrenin bir numarası.

Ben bitkilerle ve hayvanlarla konuşurum.

Avlunun üstündeki bal kabağı ile konuşan tek kişiyim benim..

Ben tarladaki salçalık biberle sohbet eden tek adamım.

Sorarım bibere salçalık olmak için ne istersin? Közleme olmak için ne istersin?

Su mu?

Şarap mı?

Rakı mı?

Bir procem var. Közlemelik biber üretme procesi. Biberi koparıp ateşe atıyorsun.

Közleniyor. Soyunup, tabağa yatıyor boylu boyunca. Yağı tuzu, sirkesi ve sarımsağı içinde.

Kolaylığa bak.

*

Cacık benim icadım.

”İki kaşık bir cacık” parasız günlerde geliştirdiğim, rakı içme yöntemi.

Karanlık işlere karışan bir hıyarı, ezmişler. Yüzünü ağartmak için, bende üstüne yoğurt döktüm. Oldu bi cacık.

*

İki domates karşıdan karşıya geçiyorlarmış.

Birisi bir arabanın altında ezilmiş. Karşıya geçen domates, ezilen domatese, ”kalk gidelim salça” demiş.

Bu fıkrayı ben uydurdum.

Aslında salçayı ben icat ettim.

Birde;

“Domates salça

Bu ne biçim kalça” şarkısı var. Ben besteledim.

Bir sahte prof. bu sözlerin devamı olarak,

”Hamam gittim.

Hamam sıcaktı.

Kızlara baktım

Çırıl…” bi söz eklemiş.

Bulursam o zatı şahaneyi, hamamda koşturacağım.

Ha! Unutmadan hamamda “zayıflama tekniğini” de ben geliştirdim.

Haftada, ”10” kilo.

Yeme içme serbest.

Bak, hamama bir manken kiralıyorsun. Boynuna bir levha asıyorsun.”Tutarsan öpersin” yazıyor. Manken kaçıyor. Şişko kovalıyor. Birinci seans, 5” kilo garanti gider.

Ertesi gün, ikinci ve son seans.

Bir zenci kiralıyorsun, dev gibi. Boynunda bir levha asıyorsun. ”Tutarsam öperim, ” levhası Adam kaçıyor. Zenci kovalıyor. Bu seansta, 10 kilo verme kesin.

Nasıl?

Ben Prof Rıza.

Benim rızam olmadan, hiçbir icat işleme girmez.

Kimse patent alamaz.

Benim imzam, mühür gibidir.

Memleketin, “alameti farikası” benim.

*

Zaman zaman bıkıyorum, Dünya işlerinden.

Alıp başımı gidiyorum.

Geçen gün vurdum kendimi Kazdağları’na.

Çam ağaçları ile görüştüm.

“Artık” diyor çamlar. “Kalas” olmaktan bıktık. Birde her gün yanmak korkusu var.

“Kestaneler, kesilmekten korkuyor. Vatandaş ağacın üstüne çıkıp kestane toplamak yerine dipten kesiyormuş ağaçları. Vay! Seneye bulursun dikenli kozalakları.

Sarıkız’la karşılaştım. Avcılar, bütün kazlarını kuluçkada öldürmüşler. Bırakmış kaz çobanlığını. Akçay’da bir yazlıkta hizmetçi olarak çalışacakmış.

“Boz Ayılar” çıktı karşıma. Dedim, aha şimdi öperler ananı.

Vay, bu ayılar iki ayaklı ayılara benzemiyor, çok kibarlar. ”Paris’i biz besledik” diyorlar.

Dağların içlerine çekilmişler. Dereler de balık yokmuş artık. Arılar firar etmiş. Birde bal karaborsaya düşmüş. Buldukları ballar da sahteymiş.

Ayılık taşınacak bir şey değil bu devirde diyorlar. Kaçacaklarmış, Kazdağları’ndan. Vize işlerini halledememişler.

Bir çamın üst dallarında bir iki “tahtalı kuşu” gördüm. Gagalarında zeytin çekirdeği vardı. Takas yapacak “meşe palamutu” bulamamışlar.

Sordum. “Bu kadar mısınız?”

Dediler ki; ”Çoğumuz tahtalıköye göçeli çok oldu.”

Güzellik yarışmasının yapıldığı yere gittim.

Hera, Zeus’u boynuzlayıp bir mektup bırakmış, Yunanistan’a kocaya kaçmış.

Akıl tanrıçası Atena, aklını tırlatmış, Manisa’da tımarhanede yatıyormuş.

Güzelliğini ve sevgisini yitirip moruklaşan Venüs, Edremit’te bir huzurevine yerleşmiş. (Aidatlarını zamanında ödemediği için kovulmuş galiba.)

Paris; Kazdağları’nın (İda) ne güttüğü belirsiz çobanı, hovardalık yaparken elindekileri de kaçırmış.

Fesatlık tanrıçası (bana göre kraliçesi) “Eris” elma tüccarlığı yapıyormuş.

Kazdağları’nda “altın arayıcıları, ” onun işini de bozmuş.

Ne kadar fesatlık yapsa da, hep yenilgiye uğramış. Planları tutmamış.

Bırakmış, elma tüccarlığını.

Satmış, elinde olanları, yarı fiyatına. Kantarda da aldatmışlar, “Eris’i.” Altınlarda sahte çıkmış.

“Elma şekeri” satıyormuş, şimdi, Pire’de. Limanda.

*

“Eris” geçen gün beni aradı.

Abi, ne olacak bu Kazdağları’nın durumu? diye sordu.

Dedim ki.

“Ben Prof. Rıza.”

Bir tek kafam, bu işe basmıyor.

Basmıyor da, Paris’i elime geçirirsem ne yapacağımı biliyorum. Kazdağları’na sahip çıkmadı düdük. Kız peşinde koşmaktan. Şarapçı, sarhoş Apdi.

Biliyorum ne yapacağımı da…

Tek başımlayım.

Ardımdan gelen yok.

*

Ah Ulan Rıza!(Bu Y.Hayaloğlu’nun Rıza’sı gibi oldu.)

O Rıza’ya kamyon çarptı, öldü kurtuldu.

Ya ben, Prof Rıza ne yapacağım?

Ah ulan Ah!

Havadaki yağmur damlasının kütlesini ölçüp ağırlığını hesaplayan Rıza.

Kuşun, gölgesinin alanını hesaplayan ben.

Bakınca, pırasanın, sakal sayısını bilen ben.

Bir sinekten, kaç kilo yağ çıkacağını hesap eden ben.

Bir keçinin, kıllarını hesaplayan Rıza.

Çaresizim.

Kazdağları’nda.

Bin pınarlı İda’da, elimde bir pet şişe ile dolaşıyorum.

Ah Rıza!

Memleketin, Kıytırık Profesörü.

Ula sende hiç kafa yokmuş.

Ah!

Ah!

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..