Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '08

 
Kategori
Blog
 

Siz hiç "leş kargası" oldunuz mu?

Siz hiç "leş kargası" oldunuz mu?
 

Yeni bir tartışmayı dört gözle beklerken


"Ben oldum,

Bilirsiniz, genellikle Milliyet Blog’da tartışmanın olduğu zaman dilimlerini gözlerim. Bir tartışma kıvılcımını hissettiğim zaman, gözlerim parlar. “İşte” derim kendi kendime, “bugünlük besinim yine çıktı.”

İşim gücüm ve yaşam kaynağım budur benim. Ortalık karıştırmak, insanların birbirlerini daha fazla yıpratmasına katkı sunmak, tartışmaları uzlaşmak noktalara taşımak ve tartışmada zarar görenlerin kanından beslenmek. Eh bu durumda, ister istemez bir popülerlik ve reyting artışı kazancınız oluyor.

Tüm bu çıkarcı, art niyetli ve açık açık şeytanlık barındıran tarzımdan dolayı neden hala Milliyet Blog’dan atılmadığımın cevabını ise ben bile bilmiyorum. Büyük olasılıkla üstadım şeytan, editörler arasında da beni kollayan birilerini yerleştirmiştir. “

......................................

Aslında hiç de alıngan değilimdir. Şu ana kadar Milliyet Blog’da şahsıma yönelik, daha çok imaya yakında olsa, hakarete varan ifadelerle karşılaştım. Ama tüm bu üzücü söylemlere karşın, fikirleri ön plana alan yazılar yazmayı gayret ettim. Elbette doğrudan isimlere yönelik yazılarda yazdım ama tamamı karşımda yer alan “insan”ın fikirlerine yönelikti. Mesela kimseyi "leş kargası" yapmadım.

Ama bugün üstüne alınmama neden olan ifade kadar ağır bir ifade ile karşılaştığımı düşünmüyorum.
Evet bugün artık “leş kargası”yım.

Sayın Başak Altın’ın 17 Eylül tarihli "Öteki'nin benzerliği" başlıklı yazısına gelen yorumlarda görebilirsiniz. Yorumun sahibinin ifadeleri aynen şöyle; “Sayın Başak ALTIN, yakışanı yaptınız. Aranızdaki bu tartışmadan kendilerine pay çıkaranları, ortalık kızıştırıcısı reyting avcılarını, leş kargaları gibi bu olaya saldıranları üzdünüz belki ama size yakışanı yaptınız.”

Olayı kısaca özetleyeyim, ben ilk kez 4 Eylül günü iki yazarımızın Orhan Pamuk’la ilgili yazılarını okudum. (Sayın Ali Gülcü ve Sayın Ümit Culduz) İlk başlarda bir tartışma havası vermeyen, karşılıklı fikir beyanı gibi gözüken konu, giderek –mutluluk verici bir şekilde- bir genel eğilim belirtme haline dönüştü. Ancak bu eğilim belirtme yazılarının bir kısmında yoğunlaşan bir tarz dikkati çekiyordu; “Orhan Pamuk okuyamıyor olmak ve bundan mutluluk duymak”. Bu ifadelerde ilk bakışta çok sorun yapacak bir şey yok gibi görünüyordu. Ancak ben bu yorumları, kökenini siyasetten alan bir yorumsuzluk olarak algıladım. Yazmayı tasarladığım yazı için henüz düşünce esnasında iken, fikirlerime oldukça yakın bir şekilde (çoğu zaman olduğu gibi) sevgili Celal Çelik’in bir yazısını yayına verdiğini gördüm. Konu ile ilgili fikrimi ele alacağım bir yazı düşünmeme karşın, yoğunluğumdan ve yazımın bir nebze emek istemesinden dolayı, yazımı istediğim zaman diliminde yayınlayamadım.

Bu zaman diliminde ne yazık ki, Sayın Başak Altın ile Sayın Vakayinivüs’ün (tarzını asla onaylamadığım) tartışmaları söz konusu oldu. Söz konusu ikilinin tartışmasına, kendimce bir nebze daha haklı olduğunu düşündüğüm taraf lehine her iki yazarın yazılarına da yorum gönderdim.

Ancak söz konusu yorumlarımda ne tartışmayı kızıştırdım, ne de tartışmadan hoşnut olduğumu belirttim. Zaten bu ikilinin tartışmasının asıl tartışma zemininden uzak olduğunu düşündüm. Çünkü tartışmanın aslen, “Orhan Pamuk’u 30. sayfasından sonra okuyamayanlar” ile “bunun ne övünülecek bir ifade ne de edebi bir eleştiri olamadığını söyleyenler” arasında geçiyordu. Ki Sayın Vakayinivüs’ün böyle bir ifade kullandığına tanık olmadığım için, kendisini bu anlamıyla eleştirmedim. Aksine aslen sayın Vakayinivüs’de “(şu an nerede okuduğum hatırlayamıyorum) “Orhan Pamuk romanlarında iyi kadın karakter yaratamaz” gibi değerli bir eleştirisi ile karşılaşmış ve içten içe onun bu eleştirisine katılmıştım. (Sayın Neşe Evrim’in 16 Eylül tarihli yazısında da, Sayın Vakayinivüs’ün adını andığım benzer bir yorumum vardır.)

Bu tartışma sürecinin arkasında hazırlıklarını yaptığım bir yazıyı yayına vererek kendimce tartışmaya (Başak Altın - Vakayinivüs’ün tartışmasına değil) bir katkı sunmak istedim. Ertesi gün ise, MB sayflarında gözüme çarpan bir yorum yazısı üzerine, başka bir yazı yazma ihtiyacı daha duydum.

Biliyorum, bloglarımda öne sürdüğüm fikirler bazı insanlar için üzücü ve kabul edilemez içerikte. Ancak, zannedersem bu yazıların bir fikir yazısı sınırları dışına çıktığını da kimse iddia edemez. Söz konusu yazılarımda da, iki bayan yazarımızın yazışma ve tartışmalarına dair zerre kadar bir ifade geçmedi. Benimkisi genelde yürüyen tartışmayı kendi bulunduğum zihinsel zemin ve perspektif üzerinden yorumlama çabasıydı.

Ancak tüm bu sürecin sonunda geldiğimiz noktada, “leş kargası” oldum.

Biliyorum, yapılacak savunma basitçe şu olacaktır; “Neden üstünüze alınıyorsunuz ki, yarası olan gocunur”

Ben bu tip kaçamak cevaplara kapılmadan, Sayın Başak Altın’ın yazısına yorum sunan yazar arkadaşımıza şunu söylemek istiyorum. Ben söz konusu yorumunuzu üstüme alındım. Çünkü bu tartışmadan sonra, Orhan Pamuk gündemli yazılarım yayınlandı. Şu an kendimi şaibe altında hissediyorum. Çünkü ortada, sayın Başak Altın ve sayın Vakayinivüs’ün tartışmasının ardından yazı yazan veya yorum yazan kişilerden bazılarının, söz konusu iki yazarın tartışmasını körüklediği, devamını arzuladığı, bu tartışma üzerinden reyting avcılığı ve leş kargalı yaptığı ithamı var. Bu reyting avcılığı ve leş kargalığı, yazı yazmak ve yorum yapmaktan başka bir şekilde yapılamayacağına göre, Orhan Pamuk gündemi çerçevesinde yazı yazan birileri, haklı ya da haksız (gözüme çarpmadı ama belkide vardır) bu şekilde hakaret altına alınıyor.

Bende bu süreçte yazı yazan ve yorum yapan bir MB üyesiyim. Yani şu kendimi zan altında hissediyorum ve bu sebeple duyduğum bir hassasiyet var. Dürüst bir şekilde bu yorumu kime atfen yaptığınız, kimleri hedef aldığınız, bana yönelik bir anlam taşıyıp taşımadığı konusunda beni bilgilendirmenizi istiyorum. Elbette bu algılamayı benzer şekilde yapmış olacak diğer MB üyelerinin de bilgileneceği şekilde olmasını talep ediyorum. Yani bu sayfalarda.

Bekliyorum.

Not: Bu arada, söz konusu yorumun, bir tartışmanın hoş bir diyalogla bitmesinden duyulan mutluluğun, başka tartışmalara yol açacak ifadeler barındırması, insana bu duyulan mutluluğun çokta içtenlikli olmadığı hissini uyandırıyor. Oysaki uzlaşmadan ve yumuşamadan taraf olan birisinin, tartışmaya vesile olacak ifadelerden kaçınması gerekmez miydi?

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..