Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yazılmamış kitabın içinden...

Yazılmamış kitabın içinden...
 

ilk'ten sonsuz'luğa ne değişir?


Yaşam bir yolunu bulup, bir şekil de sizi yarattı.

Fiziksel biçiminizi verdi ve kendi şartları ile baş edebilmeniz için (o şartların gelişimi içerisin de), diğer bütün canlılar dan farklı bir "anlam" kazanmanıza
yardımcı oldu, yol açtı.

Sizi, yaşamın milyonlarca yıllık zamansal süreciyle yarattı; ve "insan" oldunuz.

Doğmayı ve doğumu yaratmayı ise sizlere, kendinize bıraktı.

Evet siz, şu an yaşayan insanlar; "olmak" ve "yaşama başlamak" isteyen milyonlarca kardeşiniz içerisinde; en güçlüsü, en hızlısı, en cesaretlisi ve
"sevgiyi en çok isteyen, arayan" siz olduğunuz için var olabilmeyi
başarabildiniz.

Güneşi görene kadar sizi her kes sevdi, siz de her kesi sevdiğinizi duyumsadınız; ta ki, nefes almaya başladığınız, gözlerinize ışığın değdiği ve sesinizi "bağıra-çağıra" duyurmaya başladığınız o güne, o an'a kadar; karşılıksız ve hilafsızca sevildiniz-sevdiniz.

Sonrasın da; mutlaka ama mutlaka, bir şekil de ve bir anınız da, (daha konuşmaya bile başlamadan önce) kim ve ne olduğuyla hiç ilgilenmeseniz bile,
birileri sizi sevgisizlik ve nefret ile tanıştırdı.

O birileri ya da birisi, sizi gerçekten seven birileri olsalar da; kendilerinin sevmediklerini sizin de sevmemeniz gerektiğini, kendilerinin nefret ettiklerinden sizin de nefret etmeniz gerektiğini size öğretmeye başladılar, siz de öğrenmeye başladınız...

Ve siz, doğduğunuz andan başlayarak (sizi sevenlerin sayesinde); zayıflıklar göstermeye, yavaşlamaya, korkmaya ve sevgi den uzaklaşmaya, nefreti sindirmeye başladınız...

İlk önce; sizi, "insanı" var edebilen o tek eylem biçiminin "kötülüğünü", "günahlığını", "ayıplığını" öğrettiler. Siz de kabullendiniz...

Ardından; öğretenlerinize göre "güçsüz ve zayıf" olduğunuz düşüncesini kabullendiniz.

"Yavaş" ve "aceleci olmamanız", "fazla ileri gitmemeniz" için söylenenlere,
koyulan sınırlamalara hiç sesinizi çıkarmadınız...

Çok fazla zaman geçmeden "korkuyu"da tanıttılar size; bunu pek kabullenmek
istemediniz, ama kabul etmemek için fazla şansınız omadığını görüp yine direnemediniz...

Birilerine "sığınmayı" ve birilerinin "koruyuculuğunu" kabullenmeyi kolay bellediniz.

Yaşadığınız bunca hal ve sınırlamalar sonucun da, içiniz de filizlenmeye başlayan; "birilerini ve bir şeyleri sevmemek", "birilerinden ve bir şeylerden nefret etmek" zorunluluk-duygusunu değiştirmeye, veya bastırmaya hiç niyetlenmediniz; "sevgi ve hoş görüye şans tanımak" istemediniz...

Çünkü, "sizi sevenler" böyle istiyordu ve siz onların koruyuculuğuna-kollayıcılığına, o "ben-cil sevgilerine mecburdunuz", sizin için gerekliydi...

Pekala; ya daha sonraları, yaşam içerisinde kendi başınıza var olabilmeye başladıktan sonra bunları değiştirmeye niye hiç kalkışmadınız-kalkışmıyorsunuz?

Size engel olan sizi korkutan ne?

Yaşama ilk başlarken sahip olduğunuz o güçleri tekrar geri kazanabilmeniz çok mu zor???

Eğer "evet gerekliydi" diyorsanız ve "engelleriniz", "korkularınız" varsa;
siz, "kimi yaşıyorsunuz" ???

Kendinizi mi yaşıyorsunuz (?) yoksa "öğreticilerinizin gölgelerini mi" (?)

Siz, kendi çocuklarınıza da bunları mı öğreteceksiniz (?) ya da hali-hazır da öğretmekte misiniz ???

Çocuklarınızı gerçekten seviyormusunuz (?) ya da gerçekten sevecekmisiniz ???

Kimsenin, ama hiç kimsenin, Tanrının bile duyamayacağı bir sesle, yalnızca kendinize cevap verin...

Unutmayın, cevabınızı çocuklarınızın duymasını engelleyemezsiniz...

 
Toplam blog
: 61
: 762
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Sosyoloji, psikoloji, kültürel alanlar ve ilişkiler, insan ilişkileri ve ekonomi-politik ilgi ala..