Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '10

 
Kategori
Deneme
 

Zamana sevdalı bir şair

Ahmet Hamdi Tanpınar

Fuat OVAT


Tanpınar’ın şiiri, (...) taşıdığı çeşitli nesneleri ivecenlikle kapmış götüren bir suyun hızından ayrı düşerek, nasılsa bir çalılığa, bir taşa takılıp kalmış, oracıkta tek başına direnen pırıl pırıl ama gözlerden uzak bir çiçeğe benzerdi. Melih Cevdet Anday (1)

Kırılmış dal uçlarından mehtabı bir masal meyvesi gibi paylaşmak. İlle de, Bursa’da Zaman: Su sesi ve kanat şakırtısından billur bir avize... “Ne içindeyim zamanın, / Ne de büsbütün dışında; Yekpâre geniş bir ânın/ Parçalanmaz akışında.”


Ahmet Hamdi Tanpınar adını duyunca aklıma ilk bu dizeler gelir hep, Bursa’da Zaman şiiriyle birlikte. “Az ozan onun kadar şiire saygılı kalmış, şiire onun kadar cömertçe, karşılıksız canını, zamanını ve bütün titizliğini komuştur. (...) Onun için şiir bir şeye ulaşmanın aracı değil, ulaşılacak şeyin tâ kendisiydi.” (2)

İstanbul’da doğan Tanpınar değişik illerdeki ilk, orta, lise öğreniminden sonra Edebiyat Fakültesini bitirir. 1923–1932 yılları arasında, Erzurum, Konya, Ankara liselerinde, Gazi Eğitim Enstitüsünde edebiyat öğretmeliği yapar.

1939’da İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olur.

1942’de Maraş’tan milletvekili seçilir. “Kişi, doğa ve evren üçgeni içinde, kendine özgü sözcük ve kavramların aracılığıyla, çoğun şaşkınlık, korku, kaçış temalarına eğilim duyan” (3)

Tanpınar’ın şiirleri Dergâh, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Varlık, Ağaç, Oluş, Ülkü, İstanbul dergilerinde yayınlanır. Ahmet Kutsi Tecer’e 1937’de yazdığı mektupta, “Gelecek seneye bir şiir kitabı neşrine niyet ettim” (4) der. Ama bu niyet gerçekleşmez.

ŞİİR YAHYA KEMAL’LE BİTMİYOR

Tanpınar ve arkadaşlarına Yahya Kemal’in bir tavsiyesi olur: “Şiirden vazgeçin. Onu yapmayın, o benimle bitti. Müsaadenizle bendeniz o işi yaptım. Artık yapamazsınız”.(5)

Bu baba nasihatine kızar ama şiiri bırakmaz Tanpınar. Titizliğinden dolayı bir şiirinin bitmesi uzayınca, şiirin güç şey olduğunu söyleyen şair, “Şiir Yahya Kemalle bitmiyor, burası muhakkak, ama ben bu işi pek beceremiyorum” (6) der.

Şiirleri kitaplaştırma konusu, ilkinden yirmi dört yıl sonra, 1961’de Cevat Dursunoğlu’na yazılan mektupta da gündeme gelir: “Şiirlerimi kitap halinde basıyorum. (...) Kırk senenin kirinden ve pasından kurtulmak güç. Ne ise bir hale yola soktum.” (7)

Temmuz 1961’de, Hasan Âli Yücel’e yazılan mektup Tanpınar’ın şiir seçme işini tamamladığını haber verir: “Ben bugün Şiirler’i matbaaya verdim; rahatladım”. (8)

OTUZ YEDİ ŞİİR

Altmış dolayında şiirinden ancak otuz yedisini 1961’de Şiirler adıyla yayınlar. (9)

Bu kitabıyla Yeditepe Şiir Armağanını kazanır. Ölümünden sonra tüm şiirleri bir kitapta toplanır. Bu kitabın peş peşe yeni baskıları yapılır. Hemen bütün antolojilerde Tanpınar’ın şiirlerini görürüz. 100 Aşk Şiiri (10) adlı kitapta Tanpınar’ın, “Ne güzel geçti bütün yaz, / Geceler küçük bahçede.../ Sen zambaklar kadar beyaz/ Ve ürkek bir düşüncede...” dizeleriyle başlayan Bütün Yaz adlı şiirine yer verilmiş.

Varlık Şiirleri Antolojisinde (11) Ne İçindeyim Zamanın, Bir Gül Bu Karanlıklarda, Bahar adlı şiirlerini görüyoruz. Aşk Elçisinde (12), “Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak, / Rüyalarım kadar sade güzeldin./ Baş başa uzandık günlerce ıslak/ Çimenlerine yaz bahçelerinin.” dizeleriyle başlayan Hatırlama’nın yanı sıra, Mavi Maviydi Gökyüzü, Yağmur, Ayna, Bütün Yaz adlı şiirler var.

Cumhuriyet Döneminde Türk Şiirinde (13), az önce andığımız Hatırlama, Mavi Maviydi Gökyüzü, Bir Gül Bu Karanlıklarda adlı şiirlerin yanında Bursa’da Zaman, Selam Olsun adlı şiirlere de yer verilmiş. Çağdaş Türk Edebiyatında Unutulmayan Şiirlere (14) Her Şey Yerli Yerinde, Hatırlama, Bursa’da Zaman, Bütün Yaz, Ayna adlı şiirler seçilmiş.

Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisinde (15) ise, Ne İçindeyim Zamanın, Bir Gül Bu Karanlıklarda, Her Şey Yerli Yerinde, Hatırlama, Bütün Yaz, Mavi Maviydi Gökyüzü’nün yanında Sabaha Karşı, Bir Heykel İçin adlı şiirler de var.

ZAMAN VE TANPINAR’IN ŞİİRİ

“... titiz bir ustaydı Tanpınar. İşini seven, işini iyi bilen bir usta.” (16) Ne içindedir zamanın ne de dışında ama sımsıkı sarılmıştır zamana. Şiir adlarının bile çoğunda zamanla ilgili sözcükler daha ilk bakışta göz kırpar okura. İşte onun ölmeden önce yayınlanan kitabına aldığı şiirlerden adı, ilk dizesi zamanı çağrıştıranlar.

Ne içindeyim zamanın,

Uyanma/Bu akşam,

bu tenha saati ömrün,

Deniz ufkunda (batan güneş),

Yollar çok erken (akşamda silindi),

Siyah atlar/ Saçında gecenin soğuk rüzgârı,

Bir gül tazeliği (içinde her an),

Sesin (yıldızlı gecemdir),

Bursa’da zaman,

Hatırlama/ Sen akşamlar kadar büyülü sıcak,

Ayna/ Derin sularında bu ayna her an,

Bütün yaz/ Ne güzel geçti bütün yaz,

Karışan saatler içinde,

Bir gün İcadiye’de,

Ey kartal bakışlı (avcısı fecrin),

Dönüş/ Birden bire sanki çıplak,

Deniz/ Sayıkladığım deniz gurbet gecelerinde,

Sabah,

Sabaha karşı,

Akşam.

Sabah, akşam, gün, gece, batan güneş, fecir, erken, saat, ömür, taze, yaz, an, birden bire, zaman... Hep zaman. Zamana tutkundur adeta. Geçmiş zamanı, bugünü, gelecek zamanı, yarını, hepsini, bir pınardan kana kana su içer gibi yaşamak ister. Bir insan olarak ölümü kabullenememek, ölümsüzlüğü istemek mi bu peki? Tanpınar’ınki bundan öte bir şey: Andan, içinde bulunulan zamandan geçmişe ve geleceğe uzanmak, zamanı kaynaştırmak, ‘yekpâre geniş bir an’ yaratmak, bilinen, sıradanlaşan akışı değiştirmek, sonsuzluğu kucaklamak...

SÖZÜN VE İNSANIN ÖZÜ: ŞİİR

“Tanpınar’da şiir bir çeşit tapınmadır: Ama Tanrıya, dünya ötesine değil, insanın tâ kendisi olan Zaman’a, yaşanan gerçeğe yönelmiş bir tapınma.” (17)

Sözün ve insanın özüdür şiir ona göre. Tanpınar varlığı zamanla bir düşünür. Ona göre, zamanın her kırıntısı bir insanda ışıl ışıl görünür. Zaman, büyülü, yekpare geniş bir ayna gibidir. İşte bu aynanın hem içinde hem de dışında olan Tanpınar, insanları, yolları, şehirleri, bahçeleri, denizaltı âlemini, rıhtımda uyuyan gemiyi hep bu aynada görür.

O abasız postsuz bir derviştir, masmavi bir ışık ortasında yüzer durur. “İçim muradına ermiş/ Abasız, postsuz bir derviş;/ Kökü bende bir sarmaşık/ Olmuş dünya sezmekteyim, / Mavi, masmavi bir ışık/ Ortasında yüzmekteyim.”

Onun şiirinde, ürkek bulanıklığında zamanı bölen şekiller bir yıldız uzaklığında birer birer uyanır. Billûr avizeyi, sükût (susma, sessizlik) bir nefeste yakar, gizemli bir müselles (üçgen) oluşur: avize, gökler, biz. Gökler bize yakınlaşır.

Dinlerseniz, arıların, böceklerin sesini duyarsınız. Bahçe alışılan bahçelerden farklıdır: Aydınlığın hendesesi (geometrisi) sonu olmayan gelecek zaman bahçesidir. Boş geceden altın tas uzatılır, sükûtun bahçesi tılsım ve pınardır, dalda bülbülün yanık türküsü gülün ateş çemberi üstündedir.

KİTAPLAR SEVGİLİ

Yalnız yaşayan, hiç evlenmeyen Tanpınar’ın aylığının yarısı kitaplara gider. Kitaplar da onun için sevgili gibidir. “... kitap paketine sevgi ile sımsıkı sarılır, sahifelerini, (…) gözleri parlayarak (…) açardı. Güzele alabildiğine açık ruhunun kadınlara ilgisiz kalmayacağı muhakkaktı. Ne var ki bu aşkların çoğu platonik kalırdı. (...) bu platonik aşklarını somutlaştırmaya kalksa idi, bu Tanpınar olur mu idi?” (18)

“Bir kadın başı duvarda/ Uzanmış gülüyor bana, Gülüyor ta uzaklardan/ Sabahın boş aynasına.” Sabahın boş aynasına uzaklardan gülen kadını görür şairimiz. Çılgın öpüşler, mercan kadehleri gizli gülüşler, mahmur, uğultulu yaz sabahları, hiç akmayan bir zaman nehrinin suları, dolaştırır bizi gizemli dünyalarda Tanpınar... “Bir gül bu karanlıklarda/ Sükûta kendini mercan/ Bir kadeh gibi sunmada/ Zamanın aralığından.”

YILDIZLAR, BÜYÜLÜ GÜLLER

Bir geziye çıkılır. Bahar günü, puslu aydınlıkta ikiz hayaletler gibi yürünür. Gece büyük yıldızların, yıldız takımlarının suya döküldüğü görülür.

Gök bir bahçedir, yıldızlarsa onun büyülü gülleri. Aydınlık, alabildiğine geniş bir coğrafya, olağanüstü güzellikler, mutluluk, gülümseme, güneş, yıldızlar, rıhtım, gemi, yağmur, musiki, ille de zaman; sabah, akşam, gece, fecir, erken, an, birden bire, bütün bunlar ustanın yapı taşları.

Tanpınar, yıldızları, güneşi, bütün bir şehri, zengin tarihî dokuyu, tüm yer yüzünü, sevgiliyi özellikle de zamanla haşır neşir olmayı, bunlarla şiir söylemeyi seviyor.

“Dinlendiren bir şiir. Duru, mavi-beyaz, edilgin, Divan şiirini, Yahya Kemal’i, Mallarme’yi yaşar. Bir yerde daha yeni şairlerde yaşamak ister. (...) Kaç kişi var onun gibi tutkuyla, vazgeçişle, aşkla sanata sarılan?” (19)

“Selâm olsun bizden güzel dünyaya/ Bahçelerde hâlâ güller açar mı/ Selâm olsun sonsuz güneşe, aya/ Işıklar, gölgeler suda oynar mı.” Bu dünyadan ayrıldıktan sonra bahçelerde güller açar mı, ışıklar gölgeler suda oynar mı diye düşünen, bunları merak eden şairimiz, günlerin ardı ardına geçişini, kar, tipi, fırtınayı, hepsini güzel bulur.

Bir kanat şakırtısına hasret olduğunu söyler, mavi gökte kuşlar uçar mı diye sorar. Işıktan, çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan çok uzakta olan şairimiz bir de unutulup unutulmadığını merak eder. “Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan/ Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan/ Dönmeyen gemiler olduk açıktan/ Adımızı soran arayan var mı”.

SANKİ BİR HATIRA SERİNLİĞİNDEN

Unutulmadı usta. Unutulmayacak da. Bursa’da Zaman gibi bir anıt şiir yazan şair hiç unutulur mu?...

Kuyumcu titizliğinden de öte bir titizlik onunki. Bu ona özgü bir zor beğeni, iyiyi hep daha iyiyi arama çabası...

“Bursa’da bir eski cami avlusu/ Mermer şadırvanda şakırdayan su” diye başladı Bursa’da Hülya Saatleri şiirine. İçine sinmedi, değiştirdi: “Bursa’da bir eski cami avlusu, / Küçük şadırvanda şakırdayan su”. “Senden böyle uzak kalmanın hüznü” yerine “Bir rüyadan arta kalmanın hüznü” dedi. “Sanki bir hatıra serinliğinden” dizesinin yerine “Yüzlerce çeşmenin serinliğinden” dizesini yarattı. Şiirin adını da Bursa’da Zaman olarak değiştirdi...

Hep daha iyiyi aradı. Bir sözcüğü aldı, imbikten geçirdi, damıttı, bundan sonra şiirini yazdı. Yetinmedi, şiirini de aşkla, sevgiyle damıttı. Böyle olunca, zaman, rüya, hayal, ritim, müzik, gül, ayna, yıldız gibi pek çok sözcük onun şiir dünyasında yeni anlamlar kazandı, zenginleşti. “Bir zafer müjdesi burda her isim/ Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim/ Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın/ Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.”

ŞİİR, SUSMA İŞİ

Ustaya göre, Bursa’da zaman, su sesi ve kanat şakırtısından billûr bir âvizedir. Antalyalı Genç Kıza Mektup’ta da belirttiği gibi, Tanpınar, şiiri “söylemekten ziyade susma işi” olarak görür. (20) Sustuğu şeyleri hikâye ve romanlarında anlatır. Bu yüzden şiir dili, romanda, öyküde, denemede olduğundan daha yoğun, gizemli, büyülüdür adeta. O şiirin içinde mi, dışında mı, kestirmek çok güç.

Onun şiiri bazen çok bilinmeyenli denklem gibidir. İlk okuyuşta ele vermez kendini, bir daha bir daha okumak gerekir. Tanpınar’ın yazdığı bir şiiri, bir dizeyi her okuyuşunuzda yeni açılımların ayrımına varırsınız, öylesine yoğun, zengindir onun şiir dili. Usta bu yoğunluk ve zenginliklerle haşır neşirdir, iç içe, kucak kucağa.

Tanpınar, şiir ve zaman; sonsuz bir helezon: sarıp sarmalayan, sıcak, gizemli, büyülü. “O, Cumhuriyet devrinin en derin şâirlerinden birisi olduğu gibi, aynı zamanda da dili en ustaca kullanan bir sanatkârdır.” (21)

Genellikle monoton bir şekilde kullanılan hece şiirine kendine özgü bir hareket, bir akış getirmiştir. Şiirlerinde bugün ve yarının yanı sıra geçmişten de söz eder. Ancak, onun “aradığı şey eski günler, yitirilmiş cennetler değil, bugün yaşadığı anın zaman yüklü olmasıdır. (22)

AŞK GİBİ, SEVDA GİBİ SÖZLER

Eski kelimeleri sık kullanır usta. Bu onun eskiye, eski düzene, eski dünyaya bağlılığından, değişmeye karşı olduğundan değildir.

Aşk gibi, sevda gibi, sözcüklerin de zamanla haşır neşir olması, yarından önce dünle tanışmış olması gerekir ustaya göre. Bir yaz günü yakamozlar oluşur hani, alır gün ışığını bir ayna gibi bize yansıtır deniz.

Tanpınar’a göre sözcükler de zaman yüklü olmalı, geçmiş zaman parçalarını, yaşanmışlıkları, bekleyişleri, hatıraları, sükûtu, şarkıları, rüyaları, hayalleri, sevgiliyi, mevsimleri, yıldızları, hayatı, zamanla, insanla ilgili her şeyi böyle yansıtmalıdır...

Onun gözünde eski kelimeler birer zaman imidir; eski bir kelime, geçmiş zamandan bir ses, bir görüntü, zengin çağrışımları olan bir imgedir. “Yeni kelimeler onun gözünde zaman dışı, (...) şiir dışı gerçekler, yontulmamış taşlar, büyüsüz gereçlerdi.” (23)

Eşik, Zaman Kırıntıları, İnsanlar Arasında, Eski Şiirler, Yayınlanmamış Şiirler. Hepsi de ilgiyi hak ediyor. Akşam vakti karşı sırtın üzerinde siyah dağınık bir bulutun yakut bir kuşa dönüşümünü izlemek, göğsünde kanayan bir zaman gülünü tanımak, güvercin topuklu sükûtu yaşamak, mor çemberlerin uçuştuğu akşam sularında dolaşmak, tek bir filizden çoğalan dünyaya dokunmak, şiir kişimizin içinde dışında sessiz çalışan zamanı görmek; düşsel ve gizemli bir yolculuk.

Dil bir avucumuzda, diğerinde sonsuz bir ‘rüya’... “Ona göre şiir dil vasıtasıyla bir nevi rüya hali yaratmaktı.” (24)

“Ben zamanı gördüm, / Devrilmiş sütunları arasından/ Çok eski bir sarayın/ Alnında mor salkımlar vardı/ Ve ilâhlar kadar güzeldi...”

1) Melih Cevdet Anday, Cumhuriyet, 27 Ocak 1962, Günün Konuları, Ahmet Hamdi Tanpınar.

2) Sabahattin Eyüboğlu, Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler, s.287, Cem Yayınevi, 1981, İstanbul.

3) Şükran Kurdakul, Şairler ve Yazarlar Sözlüğü, s.579, İnkılâp, 1989, İstanbul.

4) Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mektupları, s. 28, Yayına Hazırlayan: Zeynep Kerman, Kültür Bakanlığı, 1974.

5) Mektuplar, s. 36.

6) Mektuplar, s. 36.

7) Mektuplar, s. 62.

8) Mektuplar, s. 327.

9) Ahmet Hamdi Tanpınar, Şiirler, Yeditepe Yayını, 1961, İstanbul.

10) 100 Aşk Şiiri, Hazırlayan: Cemal Süreya, Yön Yayıncılık, 1991, İstanbul.

11) Varlık Şiirleri Antolojisi, Hazırlayan: Ülkü Tamer, Varlık Yayını, 1983, İstanbul.

12) Aşk Elçisi, Hazırlayan: İlhan Berk, Dost Yayınları, 1965.

13) Cumhuriyet Döneminde Türk Şiiri, Hazırlayan: İlhan Geçer, Kültür Bakanlığı, 1987, Ankara.

14) Çağdaş Türk Edebiyatında Unutulmayan Şiirler, Hazırlayan: Cansever Eyüboğlu, Akdeniz Kitabevi, 1997.

15) Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi, Hazırlayan: Ataol Behramoğlu, Sosyal Yayınlar, 1987, İstanbul.

16) Cemal Süreyya, Günübirlik, s.223, Adam Yayınları, 1982

17) S. Eyüboğlu, a.g.e., s.284.

18) Haldun Taner, Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil, s.30, Cem Yayınevi, 1983, İstanbul.

19) Süreya, a.g.e., s. 223

20) Mehmed Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, s. 178, İst. Ün. Ed. Fak., 1963.

21) Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri, s.92, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1984.

22) S. Eyüboğlu, a.g.e., 284.

23) Eyüboğlu, a.g.e., 284-285.

24) Mehmet Kaplan, Sunuş Yazısı, ‘Ahmet Hamdi Tanpınar-Bütün Şiirleri’, Dergâh Yayınları, 1981, İstanbul.

 
Toplam blog
: 54
: 877
Kayıt tarihi
: 30.06.10
 
 

Kamu yönetimi alanında yüksek lisans yaptım. İletişim, medya sektöründe çalışıyorum... Yazmayı se..