Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '08

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

İnebolu güzeldir

İnebolu güzeldir
 

Fotoğraf: Aydın Tiryaki


İnebolu güzeldir.

İnebolu renklidir. İnebolu’nun renkleri güzel renklerdir.

İnebolu özeldir, doğal dokusu ve tarihi dokusu ile özeldir.

İnebolu benim için çok özeldir, doğduğum, büyüdüğüm ve hep sevdiğim yerdir.

İnebolu’yu yazdım. İnebolu anılarımı yazdım. İnebolu’da geçen anılarımı yazdım. İnebolu’nun sorunlarını yazdım. İnebolu için endişelerimi yazdım.

2006’dan buyana yazdığım İnebolu yazılarımı derledim. Tüm yazılarımın adreslerini ve kısa alıntılarla sunuyorum.

İnebolu, 27 Temmuz 2008

İNEBOLU YAZILARIM

İnebolu'nun çok özel insanları
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=9864
13.10.2006

Bu yazımda İnebolu'da yaşayanların çok iyi tanıdıkları üç özel kişiden sözedeceğim. Deli Hayri, Uçan Ali ve Rasim... Bunlar İnebolu için çok özel insanlar. Herkesin bildiği ancak hiç yazılmayan üç kişi.

Bizim oraların kırlarının rengarenk çiçekleri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=9870
13.10.2006

Mor çiçeklerde kaç çeşit mor vardı dersiniz. Çoook... O morları saymaya ne benim ne de hepimizin ömrü yeter.Ağaçlara baktığımda tüm tepeleri saran bir yeşil armonisi var. Kışın yapraklarını dökmemiş koyu yeşil renkli ağaçların arasında baharla yeşermiş daha açık yeşilli ağaçlar, ağaçsız yerlerde de artık boy vermeye başlayan ekinler ve yağmurlarla coşmuş otlar kendi yeşilleriyle doğayı süslemişler. Sonsuz sayıda yeşil...

Limanda balık tutarken güneşin batışını izlediniz mi?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=9872
13.10.2006

Akşam saatleri olduğunda limanın hem içinde hem de dışında güzel bir telaşa tanık oldum. Bu yazımda 10 gündür tanık olduğum bu telaşı anlatacağım. İnebolu limanındaki amatör balıkçıların akşam macerasını...

İnebolu fotoğrafları üzerine yazılmış satırlar- 1
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=9878
13.10.2006

Burada yaşam Ankara'dan daha farklı sürüyor, kendimi daha iyi hissediyorum. Buralar bana daha yakın...Dün akşam yolda yürürken eski bir arkadaşımı gördüm, 1976 yılında bu zamanlarda görüştükten sonra hiç karşılaşmadığımız bir arkadaşımı... 29 yıl sonra kucaklaşmak, beş dakika konuşup sonra kimbilir ne zaman karşılaşmak üzere farklı yollardan uzaklaşmak. Bu karşılaşmanın en güzel yanı bakar bakmaz tanımaktı 17 yaşındakine göre çok değişen yüzlerimizi...

İnebolu fotoğrafları üzerine yazılmış satırlar- 2
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=9883
13.10.2006

Burada yaşam bir kıyı kasabası sıradanlığında, benim sevdiğim şekilde sürüyor.

İnebolu'nun adına dokunmayın!
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=9935
14.10.2006

Bazı İnebolulu hemşehrilerimiz İnebolu’nun adının Yiğitinebolu değişmesi konusunda çalışmalar yapıyorlar. Bu konuda uğraşanların çoğunun iyi niyetlerle çalıştıklarına, hatta buna karşı olacak kimse olmayacağını düşündüklerine inanıyorum. Ancak ben İnebolu’nun adının değişmesine karşıyım ve bu konuda yeteri kadar bilgilendirildiklerinde İnebolu halkının da karşı çıkacağına eminim.

Günün güzel fotoğrafları...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=9988
14.10.2006

2 Ağustos 2005 günü çektiğim fotoğrafların üzerine yazdım günün güzelliklerini anlatan bu satırları.

Otuzbeş yıl önce İnebolu'da bir pazar günü
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=10119
16.10.2006

Altmışların sonları ve yetmişlerin başları ilkokul ve ortaokul çağlarımdı. İnebolu’da duvarları kireçle sıvanmış ahşap bir evde büyükbabam, babaannem, halam ve iki kardeşimle beraber yaşardık. Babam ve annem Almanya’da çalışıyorlardı. Üç katlı evin üst katındaydık. Evin çatısı yassı taşlarla örtülüydü. Zemin ahşap olduğu için her adım alt kata inen gürültü demekti. Gürültüsüz yürümek için gösterdiğim özen sayesinde şu anda da her adımımı kedi sessizliğiyle atarak yürürüm. İnebolu’daki birçok ev gibi üzerindeki taşlar indirilip kiremitle örtüldü ve şimdi içinde kimse oturmuyor. Evin dışındaki ahşap bölümler yeşile boyanmıştı yıllar önce.

Gökyüzüne bakınca yıldızlar görünüyor burada...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=10232
16.10.2006

Etrafı evlerle sarılı bir bahçe şu anda içinde olduğum. Evlerin pencerelerinden ışıklar sızıyor dut ve üzüm yapraklarının arasından. Gökyüzüne bakınca yıldızlar görünüyor burada. Küçük kasabaların güzelliklerinden biri bu, ışıkları yıldızları saklayacak kadar çok olmuyor. Buralarda yıldızları yalnızca bulutlar saklar, onlar da pek eksik olmazlar zaten.

Bayram baklavası
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=10360
17.10.2006

Baklavasız bir bayram düşünemiyorum. Bayram gelecek, babaannemin güzel baklavalarını afiyetle yiyeceğiz diye beklerdik.

Bu sabah güneş doğmadı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=10414
17.10.2006

İnebolu’da güneş denizden doğuyor ve akşam denizden batıyor. Limanın ucuna kadar yürüyüp, fenerin yanına gidecek ve oraya tripodu kurup ilk ışıkları yakalayacaktım. Ne yazık ki bu sabah İnebolu’da güneş doğmadı.

Karlı bir günde doğduğum köye gittim
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=10466
18.10.2006

O günden geriye hiç solmayacak çiçekler kaldı, karlar altında morun, beyazın en güzelini sunan çiçekler. Doğduğum köy benim köyüm, sevdiklerimin beni bekledikleri köyüm.

Yelkenli uzakta olunca güzel.
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=10590
19.10.2006

O gün akşam üzeri limana doğru yürürken çok uzaklarda bir yelkenli gördüm, batıdan doğuya doğru gidiyordu, bir kuğu ahengi ile ilerliyordu.

Kara üzümlerin son günleri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=10908
22.10.2006

Bu eve geleli kırk yıl oldu. 1966 yılında Ekim ayının son günleriydi. Birkaç gündür büyükbabam Yeşilöz köyündeki evden birşeyleri eşeğine yüklüyor biryerlere götürüyordu. Yedi yaşındaydım ve taşınmanın ne anlama geldiğini bilmiyordum.

Deniz ve kiraz
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11011
23.10.2006

İnebolu’da çeşit çeşit kirazlar olur. Kimi kirazlar erken pazara iner bunlara “er kiraz” denir. Açık sarı kirazlar “ağ kiraz” diye adlandırılır “ak kiraz” anlamında.

Odun sobasında kestane pişirdiniz mi?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11032
24.10.2006

Sabah tüm evlerdeki çocuklar toplanır ve okula yürürdük. Küçük çocukların başında giden Muttalip Abi bize güven verirdi. İlk tırmandığımız yokuş “derin yol” veya ''karanlık dere'' diye adlandırılırdı. Kenarından suların aktığı, üzerindeki ulu bir kestane ağacının gölgesi olan tünel gibi bir yoldu. Ağacın kökleri de gizemli bir şekilde dışarıda ilginç şekiller oluştururdu. Ağaçtan kestaneler çatlamış dikenli dış kabuklarıyla yola dökülürdü. Çatlamış yerlerinden kahverengi kestaneler görünürdü. Dikenlerini ellerimize batırmadan içinden kestaneleri çıkartıp ceplerimize doldururduk.

Gölgesiyle yürüyen adam
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11071
24.10.2006

Ortaokul, lise çağlarımda İnebolu’dayken yine aynı davulcu çalardı. Sokaklarda yavaş adımlara yürür, davulunun tomağını her vurduğunda zevkle çaldığını anlardık. Evlerin önüne geldiğinde güzel manilerini söyler, bazen manilerin dizelerine tanıdık adlar katılırdı.

Ekonomi dersi: bir teleferiğin kara mizah öyküsü
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11165
25.10.2006

Altmışlı yıllarda Küre’den çıkan madenin İnebolu Limanına taşınması için teleferik yapılmış. İnebolu Limanının yanındaki Etibank’ın işletme binasından başlar, limanın içindeki plaj kazanlardan tel ağlarla korunur, Geriş tepesi, Yeşilöz Köyü, Taşoluk Köyünü geçer sonra dağların arkasında kaybolurdu. Tepelerde yere yaklaşır, yerleşim yerlerinde daha yüksekten geçer, İnebolu Çayının üzerinden ise çok yükseklerden geçerdi. Bizim buralarda ''teleferik'' yerine ''hava hattı'' denilirdi. Maden taşınan konteynırlar da ''kazan'' diye adlandırılırdı.

Bahçe susamı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11173
26.10.2006

Kardeşimin bir kedisi vardı, ona Bıcıbıcıya derdik. Henüz adı olmayan zamanlarda yeni yeni konuşmaya başlayan halamızın oğlu Bıcıbıcıya dediği için adı olmuştu.

Sallanan köprüden asla geçmem
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11174
26.10.2006

Köprü selden yıkılınca yerine yayalar için bir köprü yapmışlar. Derme çatma bir köprü, sallanıyor. Beş yaşında inatçı bir çocuk bir türlü karşıya geçmiyor, "Ben sallanan köprüden geçmem" diye ağlıyor. Anne, babaanne, hala ikna etmeye çalışıyorlar. O inatçı çocuk benim.

Otomatik zaman ayarlı teyp
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11279
27.10.2006

Yetmişli yılların başlarında bir radyolu teybimiz vardı. Radyodan müzikler kaydederek müzik kasetleri yapardım. Müzik başlarken kayıt düğmesine basar kayda başlardım, beğenmezsem durdurur, geri sarıp yeni kayıt için orada bekletirdim. O zamanlar boş kaset oldukça pahalıydı. Tüm kasetler dolunca eski kasetleri incelerdim, bazıları bu elemeyi geçemezdi ve üzerine kayda başlardım.


Terkedilmiş bir deniz feneri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11396
28.10.2006

Deniz Feneri çok özel bir yerdir, görünümü güzeldir ve çok güzel şeyleri simgelerler benim için. Onun görevi sevdiklerini korumaktır, dalgalı, fırtınalı günlerde ve karanlıklarda kötülüklerden, tehlikelerden korumak. Deniz feneri iyi dosttur. Deniz fenerinin kimseye kötülüğü dokunmamıştır.

Cumhuriyet bayramı anılarım
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11503
29.10.2006

İlkokul dördüncü sınıftayken Cumhuriyet Bayramı töreninde şiir okuyacaktım. Şiiri ezberlemiştim ancak ne olur ne olmaz diye yazılı olduğu kağıdı katlayıp cebime koymuştum. Kürsü boyuma göre çok yüksekti. Mikrofona yetişmek için parmaklarımın ucunda duruyordum. Şiirin ilk kıtasını henüz okumuştum, sabahtan buyana hafif hafif çiseleyen yağmur sağanak halinde yağmaya başlamıştı.

Bir sonbahar günü ne çok papatya vardı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11504
29.10.2006

İnebolu Çayını deniz tarafındaki köprünün üzerinden geçtim. Önceki gece çok yağan yağmurdan sonra çayda su çoğalmış. Çayın çamurlu suları Karadeniz’in suyunu kıyıya yakın yerlerde kahverengiye boyamış. Boyranaltı'nda denizdeki kuşların fotoğraflarını çekerek yürüdüm. Denizde hiç tekne görünmüyordu. Abaş tepesine parke döşeli yoldan yavaş adımlarla yürüyerek çıktım.

Trampet ve boru sesleriyle uyanmak
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11536
29.10.2006

Bu sokaklarda bayramlarda ben de yürümüştüm ilkokul yıllarımdan liseyi bitirene kadar. Bu sabah o yıllardaki her yaşımdaki çocuklar sokaktaydı. On yıllık bir resmi geçidim vardı. Teşekkürler çocuklar.

İnebolu pidesi
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11679
30.10.2006

İnebolu pidesinin görünümü de lezzeti de diğer pidelerden farklıdır. Kırk yıl önce de aynı şimdiki görünümünde ve tadındaydı. Sabahları ekmek fırınlarının önünde görünürdü. O zamanlar pide ve ekmek yalnızca fırınlarda satılırdı.

Karadeniz'de bir beyaz balina vardı...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11712
30.10.2006

O gün sabaha karşı yaz tatili için Ankara’dan İnebolu’ya gelmiştim. Uyuduktan birkaç saat sonra belediye hoparlörünün sesiyle uyandım: "Aydın ilçemizi ziyaret etmektedir, görmek isteyenler limana gidebilirler."

Sahil gülleri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11763
31.10.2006

Geçen yıl aynı parkta yine güllerin fotoğrafını çekiyordum. Daha önce hiç görmediğim bir adam adımla hitap ederek “Siz o Internet’te İnebolu fotoğrafları yayınlayan kişi misiniz?” diye sormuştu. Orada üşenmeden saatlerce fotoğraf çeken o olsa diye düşünmüş.

Yaprakların ışıkla dansı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11868
01.11.2006

Yaprakların veda dansı bu. Onlar da toprağın üzerinde bekleyen arkadaşlarının yanına bir vals zarafetiyle süzülerek düşecekler, belki az sonra belki ertesi gün. Veda dansı için en güzel renklere bürünmüşler ve güneşin de bu veda dansı için yazın son ışıklarını göndereceğini biliyorlar.

Fasulye çalısında salyangoz
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11885
01.11.2006

Çok eski yıllarda, çocuklar bahçe bahçe dolaşıp salyangoz toplayıp satarlardı. Bunların Avrupa’ya ihraç edildiği söylenirdi. Şimdi salyangoz toplayan çocuklara rastlamıyorum, belki o tarihlerde İnebolu’da olmuyorum.

Altan'ın öğrencileri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11920
01.11.2006

Altan Tiryaki (1963-2000) benim kardeşim, yedi yıl oldu yitireli, toprağa verdiğimiz gün öğrencileri karne alıyorlardı. 1993- 2000 yılları arasında İnebolu’da köylerde öğretmenlik yapmıştı. O zamanki öğrencilerini şimdi üniversite öğrencisi veya mezunu olarak duyduğumda seviniyorum, hem onun adına hem kendi adıma. Kızların okula gönderilmeme sorununun yaşandığı ülkemizde kızlarımızın köyden gelip üniversitede olmaları ve bu durumda kardeşimin de katkısını bilmek gururlandırıyor. O iyi bir öğretmendi.

Dün akşam ay battı tepelerin ardından
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=11960
01.11.2006

O tepede olsam, sanki elim değecekti. Temmuz akşamıydı, hava karardıkça mavi gökyüzünde ay daha güzel görünmeye başladı. Karşıdaki tepeye yaklaştıkça büyüdü, büyüdü ve ağaçların arkasından kayboldu. O akşam ay bir kez daha batmıştı.

En uzaktaki yelkenli...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=12018
02.11.2006

Yıllardır ne zaman bir yelkenli görsem fotoğraflarını çekerdim. Ancak bu fotoğrafların istediğim kadar güzel olmadıklarını görünce nedenini sorgulardım beynimde.

Eşeğe sarılı torikler...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=12056
02.11.2006

Bir akşam, eşeğin iki tarafında iki küfe ve içlerinde kocaman birer balıkla köydeki evimize gelmişti büyükbabam. Köyümüz İnebolu’ya yani denize yalnızca 3 km uzaktaydı ve bu sayede çeşit çeşit balık olurdu yemeklerimizde. En çok palamut ve hamsiyi bilirdik. Onlar kırk yıl sonra da hala terketmediler bizi.

Kurumuş mısır fotoğrafı çekmek üzerine bir yazı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=12252
04.11.2006

Sonbahar günlerinde henüz kopartılmamış mısırlar kurumuşlardı. Dışındaki kabuklarını soyduktan sonra içinden mısır çıkacak ve fotoğraflarını çekecektim. Güneş fotoğraf için en güzel ışıkları gönderiyordu. Kabukları soymaya başladıkça bu ara aşamaları da fotoğraflamam gerektiğini düşündüm ve içinden mısır taneleri görünene kadar çok sayıda fotoğraf çektim.

Kuşlar gidiyor
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=12438
06.11.2006

Kuşlar geçiyordu yükseklerden, sürü sürü, sessiz. Günlerce geçtiler, sanki anlaşmış gibi hiç sesleri çıkmadı. Bize küstüler mi acaba? Geçen yıl çok üstlerine gitmiştik o kuş gribi günlerinde. Artık onlara eskisi gibi çok sevimli bakamıyoruz, bir insan bencilliğiyle.

Bu fener şimdi yok
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13312
12.11.2006

Fotoğraf çekerken o anın bir kez daha yaşanamayacağını düşündüğüm için fotoğraflara çok değer veririm. Hele fotoğraftakiler yoksa artık... İnebolu limanındaki büyük mendirekteki feneri anlatacağım, 125 yıldır tamamlanmadığı söylendiği için medyamızın haber yapmayı sevdiği İnebolu limanındaki feneri...

Doğduğum ev
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13341
12.11.2006

Evin yanında bir harman vardı, harmanın yanında büyük bir dut ağacı. Yeşilöz köyünün alt tarafında olduğu içi Aşağı Köy derlerdi bizim evlerin olduğu yere. Altı ev vardı o zamanlar. Hepsinde yaşayanlar olurdu. Biri yıllar önce yıkıldı, şimdi beş ev kaldı ve yalnızca birinde yaşanıyor. Bu evlerden birinde doğmuşum, o evde birkaç yıl öncesine kadar yaşam vardı ama o da terkedildi şimdi. Birgün yıkılıp, bir tahta yığını olarak göreceğimi biliyorum.

İçinde ağaç büyüyen kamyon
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13352
12.11.2006

Karadeniz’in neden bu kadar yeşil olduğunun kanıtı kamyon içinde büyüyen ağaçlar. Her yerde ağaçlar büyür bizim oralarda. Bir zamanlar tarım yapılan tarlalar 3-5 yıl kendi haline bırakıldığında bir fidanlık haline gelir, dokunulmazsa 10-15 yıl sonra orman olur.

Mısır püskülünden saç modelleri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13385
13.11.2006

Sarışın, esmer, kumral, her renkten saçlarını usta berberlere yaptırmışlar yeşilliklerin arasında duruyorlar... Kimine fön çekilmiş, kimine perma yapılmış, belki de doğuştan öyle...

Penceredeki kedi
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13386
13.11.2006

Kedi pencerenin kenarında uyumayı pek sever. Bir tarafında ev kedisi olduğunun güvencesini duyacağı evin diğer tarafta da açık havayı hissedeceği dışarısının olmasını istediği için en güzel yer pencere kenarıdır.

Atatürk’ün şapka devrimi konuşmasını yaptığı bina
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13483
13.11.2006

25 Ağustos 1925 günü Mustafa Kemal İnebolu’ya gelir ve denize karşı bir binada şapka devrimini anlattığı konuşmasını yapar. Şapka devrimi yalnızca şapka giyilmesi değildir, giyimde çağdaşlaşmanın öncülüğünü yapan önemli bir adımdır. Toplumdaki yapay hiyerarşinin giyimdeki yansımalarının kırılma çalışmasıdır.

Açamamış bir tomurcuğun fotoğrafı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13508
13.11.2006

Haftalardır açamayan tomurcuğun hep bir tomurcuk olarak kalacağını anlamıştım. Açamamıştı soğuktan, solamamıştı soğuktan. Bu tomurcuk açamayacak, solamayacak. Çürüyecek.

İnebolu’da yaz renkleri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13518
14.11.2006

“Çam ağacında çiçek açar” diye başlamıştım yazmaya ve “İnebolu bu yaz yine rengarenkti” diyerek bitirmiştim. 2003 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında çektiğim fotoğrafların üzerine kısa cümleler yazarak İnebolu’da yaz renklerini sunmuştum.

İnebolu’ da bir semerci usta
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=13792
15.11.2006

Semer demekle geçmeyin, çok özen gösterilmesi gerekir. Eşeğin sırtına yanlış semeri koyduğunuzda sırtı yara olur ve çok acı çeker.

Babamın terzi dükkanı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14097
18.11.2006

Solmuş bir fotoğrafa bakıyorum, 13 Ekim 1958 tarihli. Fotoğrafta genç bir adam dikiş makinasının başında objektife doğru bakmış. O benim babam ve fotoğrafın arkasında yazılı olan o tarihte ben henüz doğmamışım.

Amcamın paltosu
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14129
18.11.2006

Göl Öğretmen Okulu Kastamonu’ya 10 km, İnebolu’ya 80 km uzaklıkta Gölköy yakınlarındaymış. Ulaşım olanaklarının kısıtlı olduğu zamanlarda yolculuk İnebolu-Kastamonu arasındaki 90 km yolu 6 saatte alan burunlu otobüsle yapılırmış. Ben de o otobüsü anımsıyorum, Maydalak’ın otobüsü derlerdi...

Bir avuç böğürtlen
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14153
18.11.2006

Yaz aylarında, bizim oralarda köy yollarında yürümenin zevki böğürtlen yiyerek çıkar. Dağların arasından kıvrımlar çizerek çıkan-inen yolların üst yamaçlarında böğürtlenler olur. Yamaçların altında da görünürler ama bizim dik yamaçlarda aşağıya eğilmek tehlikelidir.

Yazlık sinemada kabuklu fıstık yerdik
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14181
19.11.2006

Film başladıktan sonra tüm sandalyelerin yönü perdeye doğru dönerdi. Bazen ses iyi duyulmazdı, o zaman “Makinist ses” diye bağırırdı, seyirciler. En arkadaki birkaç sıranın üzeri kapalıydı. Yağmur başladı mı, herkes oraya kaçışırdı. Seyirci az olduğu zaman sığardık, kalabalıksak filmi bitirmeden evlerimize kaçardık.

Nazım Hikmet’ in dizelerle çizdiği İnebolu resmi
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14213
19.11.2006

İÇ ANADOLU’YA İLK BAKIŞ
İki arkadaş tuttuk dağlara giden yolu.
Öyle yükselmişiz ki, sahilde İnebolu
İnce sokaklarıyla ufaldıkça ufaldı,
Minareler bir çizgi, camiler nokta kaldı.
Evleri birbirine giren şehrin içinde,
Ufuklar genişledi önümüzde gitgide;
Denizi kucaklayan iki açık kol oldu.
Rüzgar esti, denizin suları yol yol oldu.

İnebolu'dan Ankara'ya sıradan bir yolculuk öyküsü
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14244
19.11.2006

İnebolu-Ankara yolunda bir Pazar günü altıbuçuk saat süren sıradan bir yolculuğun sıradan öyküsünü yazdım.

Saman çöpünden tablolar
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14254
19.11.2006

Çocuk yaşlarımda halamı en çok dikiş makinasının başında dikiş dikerken ve masanın başında saman çöplerinden tablolar yaparken anımsıyorum.(1) Kız Enstitüsünde öğrenciydi ve ev ödevleriydi bu tablolar. Daha sonra öğretmen olduğunda öğrencilerine öğretirken yaptığı tablolar şimdi evlerimizin duvarlarında asılı.

Limanda karşı mendireğe yüzdüğüm gün
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14399
21.11.2006

Limanın içinde çok güzel, ince kum olurdu, kumlarla sıkılmadan saatlerce oynar, kuleler yapardık. Derin çukurlar kazardık, en çok da büyüklerimiz otururken arkalarına çukurlar açıp düşürmeye bayılırdık.

Sayıları azalan mezar taşları
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14584
22.11.2006

İnebolu’da, şehrin merkezinde, Altıkulaç Caddesi üzerinde tarihi bir mezarlık vardır. İsmetpaşa İlköğretim Okulu (eski Yeniyol İlkokulu) mezarlığın hemen yanındadır. Altmışlı yıllarda o okulda okurken mezarlığın her tarafında mezar taşları dikiliydi, daha sonraki zamanlarda gitgide azalmaya başladı.

40 yıllık iki erik ağacı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14604
22.11.2006

Büyükbabamın o ağaçları diktiği zamanı ve ertesi yıl ağaçların aşılandığını anımsıyorum, altmışların sonlarıydı. Birkaç yıl sonra o ağaçlardan erik yemeye başladık, yıllar sonra iyice büyük ağaçlar oldular ve daha çok meyve verdiler.

Tarihi minarede plastik kapı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=14796
24.11.2006

2003 yazında minarenin şerefesine açılan kapının renginin değiştiğini gördüm.

Çatıda anten düzeltirdik
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=15105
26.11.2006

Televizyon anteni bahçenin diğer tarafındaki henüz oturmadığımız yeni evimizin beşinci katının üzerindeki çatıdaydı. Anten ne kadar yüksekte olursa o kadar iyi görüntü olacağını düşündüğümüz için en yükseğe kurmuştuk. Yükseklik korkuma karşın o dik çatıya çıkar anteni kuzeye çevirir, eve döner kanalları arar, bulamazsam kuzey batıya çevirir yine denerdim. Akşam olup TRT yayını başlayacağı zaman geriye çevirirdim. TRT’nin yönünü kalemle çizmiştim antenin borusunun üzerine, kolay ayarlardım.

Karşı evin duvarında bir güvercin yuvası vardı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=15239
27.11.2006

İnebolu’daki ahşap evde oturduğum yıllarda, mutfağın penceresinin tam karşısında, karşı evin duvarında iki küçük delik vardı. O ev de bizim oturduğumuz ev gibi yüz yaşındaydı. Ne zaman olmuşsa, duvarında bu kırıklar oluşmuş, güvercinler de buraları kendilerine yuva yapmışlar.

Uçurtmaları izledim ve uçuran çocukları buldum...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=15482
29.11.2006

Akşama doğru Boyranaltı’nın çakıl taşlarıyla kaplı sahilinde yürürken bir yandan da fotoğraflar çekiyordum. Güneşin batışını çekmek için gelmiştim. Bulutlu havalarda güneşin kendini gösterme çabası ve bulutların önünü kapatması sırasında çok güzel görüntüler çıktığına daha önce defalarca tanık olmuştum.

Kapısında çeşit çeşit numaraları olan ev
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=15559
30.11.2006

Artık terkedilmiş ve eskimiş evin kapısında gördüm o numaraları. O ev için “terkedilmiş ve eskimiş” dedim çünkü “eskimiş ve terkedilmiş” değildi. Bizim oralarda evler önce terkedilir sonra eskirler. Kapıda çeşit çeşit numaralar gördüğümde hiç şaşırmadım.

İnebolu’daki Atatürk heykeli Atatürk’ e benziyor mu?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=15594
30.11.2006

Heykeli görmeden önce heykel hakkındaki bu söylentileri duyduğum için önyargılı olabileceğimi düşünmüştüm. Temmuz ayının ikinci haftasında heykeli ilk kez uzaktan gördüğümde oldukça güzel görünen bir heykeldi. İkinci görüşüm Türk Ocağı binası tarafından yani heykelin arka tarafındandı. Özellikle şapkanın tutuluşu iyi bir heykel yapıldığına inandırdı beni.

İnebolu ve Mexico City’deki Atatürk heykelleri birbirine...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=15597
30.11.2006

İlk bakışta aynıymış gibi görünen heykellerin, fotoğraflara dikkatlice bakıldığında oldukça farklı olduğu anlaşılıyor. Atatürk’ün iki heykelde oldukça farklı model elbiseleri var, şapkaların modelinde de küçük farklılıklar bulunuyor. Meksika’daki heykelde Atatürk’e benzememe gibi bir sorunu görünmüyor.

Çatıdaki taşlar değiştirildi...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=15696
01.12.2006

Çatıdan taşların indirilmesi için tahtalardan bir kaydırak yapıldı. Taşlar yukarıdan bırakılıyor, aşağıya inince yeri sarsarak duruyordu. Yetmişli yıllardı, evlerin üzerinden indirilen taşların hala bir pazarı vardı, daha hesaplı olduğu için köylerde kiremit yerine taşı tercih edenler olurdu. O nedenle taşlar fazla zarar görmeden indirildi ve duvarın dibine dizildi. Orada yıllarca bekledi.

Bir minik kaplumbağa bahçede saklanmış
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=16312
07.12.2006

Kaplumbağadan anlayanlar, birinin 35 diğerinin de 15 yaşlarında olduklarını söylemişlerdi. Yaz boyunca bahçede dolaşmışlardı. Zaman zaman bahçede onları arardım. Küçük bir bahçeydi ama orada saklanacak yerler bulurlardı, otların arasına girerler, sarmaşıkların arkasına saklanırlardı. Sessizce bekler bir hışırtı duyunca nerede olduklarını keşfederdim.

Bir buzdolabı öyküsü
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=16445
08.12.2006

İlkokuldayken bizi yeni teknolojilerle tanıştırmak için komşu evlere, postaneye götürmüşlerdi. Bizim grubumuz komşu evlerden birine telefon etmek için gitmiştik. O zaman İnebolu’daki okulumuzda telefon yoktu. O evden postaneye giden diğer grupla konuşmuştuk. Bir eve buzdolabı görmeye giden grup dolaptan içtikleri soğuk suyu, başka bir evde çamaşır makinesi gören grup merdanelerin arasında sıkılan çarşafları anlatmıştı. O zamanlar okulumuza komşu evler de eğitimin hizmetindeydi. Şimdi olsa, hangi ev hanımı buzdolabı görmeye gelen yirmi öğrenciyi evine kabul eder.

1977 Bükreş depremi İnebolu’da ahşap evimizi sarsmıştı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=16454
08.12.2006

Babaannem “Depremde ahşap eve birşey olmaz, eskiler depremde çiviler tahtaya yedi kere girip çıkarmış derlerdi” diyerek bizi eve çağırıyordu. İnebolu’daydım, ve sanki deprem oradaymış gibi çok sarsılmıştık. O ana kadar tanık olduğum en büyük depremdi.

Elektrik düğmesine bağlı ip
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=17106
13.12.2006

Ahşap evin sessiz olmayı gerektirdiğini küçük yaşlarda öğrenmiştim. Yürürken, gıcırdayan tahtalardan en az ses çıksın diye ayaklarımın ucunda yürürdüm. Hangi noktanın ne kadar ses çıkardığını bilir, adımlarımı ona göre atardım. Şimdi de o zamanların alışkanlığı ile heryerde bir kedi sessizliğiyle yürürüm.

Sofra yaygısının üzerinde kırmızı biberler
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=17498
15.12.2006

Eskiden yemekleri yer sofrasında yerdik. Evde değişik boyutlarda sofralar vardı. Daha küçük ve düzgün olanlarda yufka açılırdı, yemek yediğimiz sofraların yüzeyi o kadar düzgün olmazdı, hatta budaklar bile olurdu. Yere sofra yaygısı serilir, onun üzerine sofra konulurdu.

Bisiklete binmeyi bilmem
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=17542
6.12.2006

İnebolu’da güneş denizden batarken bir tepeden fotoğraflar çekiyordum. O sırada çok uzaktaki sahilde bisikletle dolaşan birisinin güneşle fotoğraf makinemin arasına girmesini çok istemiştim, ama olmamıştı.
Akşama doğru limanın üç metreden daha yüksek duvarının üzerinde park edilmiş bir bisiklet gördüm. Güneş batmak üzereydi ve kızıllığı bisikletin üzerine vurmuş güzel bir siluet oluşturmuştu. O sırada çektiğim fotoğraf en sevdiğim bisiklet fotoğrafı oldu.

Kumda oynamanın yaşı yoktur
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=17603
16.12.2006

Kırk yıl sonra deniz kıyısında çocukların kovası elime geçince kumla doldurup özenle çıkartarak sıra sıra dizdim. Kovanın içine koyduğum kumun kuleler yaptığım kuma göre daha kuru olması gerektiğini birkaç başarısız denemeden sonra öğrendim. Çocukluk yıllarında öğrendiğim birşey daha vardı, kumdan yaptığımız eserlerin ömrü çok kısa olurdu.

Doğan Öz şiir de yazdı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=17702
17.12.2006

Doğan Öz 70'li yıllarda İnebolu'da savcılık yapmış. Küçük yerlerde herkes orada yaşayanları bilir, tanışmasa da. O zamanlardan adı aklımda kalmış. Şiirleri ölümünden sonra Biz Ölmeyiz adlı bir kitapta toplandı. Elimde bu kitabın ikinci baskısı var. Orada bir şiirde tanıdık yerler ve tanıdık kişiler buldum.

Eski kuyuda eski tulumba
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=17761
17.12.2006

İnebolu’ya geldikten sonra evin önünde gördüğüm kuyuda o zamanlar tulumba yoktu. Eve bu kadar yakında su bulunması bile ne kadar kolaylık diye düşünürken evin içinde musluktan su akmasının değerini tanımlamanın ne zor olduğunu şimdi anlamanın kolay olmadığının farkındayım. Evde sular sık sık kesildiği için bu kuyuya muhtaç olurduk.

İnebolu’nun 413 basamaklı merdiveni
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=17925
19.12.2006

Yetmiş başlarında ortaokul yıllarımdı. Okulumuz İnebolu’yu tepeden gören bir yerdeydi. Dar ve dik yollarda yürüdükten sonra merdivenlerden çıkıp inerek okula gider gelirdik. Okulumuz yağmur, kar, soğuk hep açık olurdu. İlkokuldan lise bitene kadar bir kez bile kar tatili olduğunu bilmem. Çok sert iklimi yoktu ancak bazı kışlar çok fazla kar yağardı. Dizimize kadar karlara bata çıka giderdik. Karlı havalarda merdivenlerde yürümek zorlaşırdı.

Dondurmacı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=18258
21.12.2006

Dondurma bir hazneye yerleştirilmiş silindirik kapta dururdu, üzerinde yuvarlak ahşap bir kapak olurdu. Dondurma erimesin diye dondurmayı kepçeyle alır almaz kapağı kapatırdı. O yıllarda elektrikli soğutucular kullanmaya başlanmış mıdır, farkında değilim. Aklımda kalan, eşeklerle biryerlerden getirilen çuvallara sarılmış karlar indirilirdi dondurmacının önüne.

Bal yiyemem
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=18448
23.12.2006

Birkaç yıl önce İnebolu’da bir arıcılık kursu açılmış, babam da o kursa gitmiş. Sonra arıcılık yapmadı, aslında yapsa iyi yapardı. Arılarla ilgili öğrendiklerini anlattıkça arılarla ilgili ben de birşeyler öğrendim ama bal yememe alışkanlığım değişmedi.

Kıyıda çıtadan çadır iskeleti
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=18585
24.12.2006

İnebolu’ da yaz aylarının yaşandığı Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında çok güzel havalar olduğu gibi, günlerce süren kötü havalar da olabilir. Karadeniz iklimi böyledir. Ağustos için de yarısı yaz yarısı kış derler.

Eski evde eski kapı, eski kapıda eski bir kilit
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=18855
26.12.2006

Yıllarca kullandığım kapının kilidinin nasıl birşey olduğuna hiç dikkat etmemişim. Bu yaz eski evde fotoğraflar çekerken, dış kapının kilidindeki ayrıntıların farkına vardım. İlginç şekilde kesilmiş metaller, yaylar, sürgülerden yapılmış bir düzenekti.. Bu kilit yüz yıldan eski olabilirdi ve oldukça güven verecek bir şekilde yapılmıştı. Belki o zamanlar kilidin güvenliği anahtarın büyüklüğü ile belirleniyordu. Bizim anahtar çok büyük diye düşünürken başkalarında çok daha büyük anahtarlar da görürdüm.

Algarla bıldırcın avı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19317
30.12.2006

Bıldırcın avı bizim oraların sonbaharlarında çok yaygın bir eğlenceydi. Çok adil bir avlanma yöntemi değildi elbette. Bıldırcınlar kuzeyden göç ederlerken denizi geçtikleri için yorgun bir şekilde kıyıda ve tepelerde yerlere inerlerdi. Yağmur varsa dinlenmek için yere inenlerin sayısı daha çok olur ve kuşlar o zaman avlanırdı.

Küre'de kar
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19424
30.12.2006

Kastamonu’dan İnebolu minibüslerine binmiştim. Arife günü yer bulabilir miyim endişelerimin boşuna olduğunu gördüm, tam dolu bile değildi. Yol boyunca sürekli inenler binenler oldu. Küre’de on dakikalık molada fotoğraflar çekmek için indiğimde yollardan temizlenen karların yığıldığı yerleri ve saçaklardan sarkan buzları gördüm. Saçakların altı çok tehlikeliydi, o buzlardan biri saçaktan kopup düşüverse kurtulmaz insan.

Kızılcık tarhanası
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19432
31.12.2006

Bir süredir kızılcık tarhanasını yazmak istiyordum, konunun uzmanını yakalamışken sorularımı sordum. Annem akşam anlattı, şimdi gece ve aklımda kalanları yazıyorum.

İnebolu'da bayram ve yeni yıl
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19436
31.12.2006
İnebolu'da bayramlar paylaşılmıştır. İlk gün İnebolu'nun içinin bayramıdır ve kimi köylerin, örneğin Telle'nin (Akkonak), ikinci gün Ayvanın, üçüncü gün Ibras'ın (Yeşilöz)... Böylece komşu köyler birbirini ziyaret edebilirler.
Bayram günü öğleye doğru davulcumuz geldi. Ya otuz günü yorgunluğu ya da fazla rahatsız etmemek için olsa gerek davuluna yavaş yavaş vurarak, uyaklı manilerini söyleyerek bahşişini aldı ve başka kapıya gitti.
Ziyaretler ve misafirler bayramın en güzel yanıydı.

Bayramda misafir beklemek üzerine bir yazı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19482
31.12.2006

Sabahtan buyana misafir bekliyoruz. İki ay önce bayramda çok kalabalıktık. Annem, babam, çocukları ve torunları hep beraber buradaydık. Bu bayram yalnızca ben gelebildim. Bayramların asla yalnız geçirilmemesi gerektiğini düşünürüm. Sabahtan buyana gelmeyen misafirleri beklerken “ ya ben de gelmeseydim ne kadar kötü olurdu ” diye düşünüyorum.

Kulak makarnası
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19522
31.12.2006

Eskiden beri "kulak makarnası" diye bilirdik, son zamanlarda bazı lokantaların bizim yerel gazetedeki reklamlarında ve yolların kenarındaki reklam panolarında "kulaklı makarna" diye yazıyorlar. Değişik şekillerde yapılır, ben size yıllar önce babaannemin, şimdi de annemin aynısını yaptığı kulak makarnasını anlatacağım.

Bayramda misafir beklemek üzerine bir yazının devamı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19523
31.12.2006

Kırklı yıllar, ülkemizin her tarafındaki kıtlık ve yoksulluk yılları... Köylerindeki bayramın ilk gününde evlerindeki bolluk ikinci gün bitmiş. Sabah işleri uzadığı için ikinci gün bayram olan komşu köylerden birine gecikerek gidebilmiş. O zamanlar bayramlarda her köyün meydanına yemek sofraları kurulurmuş. Oldukça aç bir şekilde yemek yemeyi umarak gittiği köyün meydanına ulaştığında geç kaldığını farketmiş. Tamamen boşalmış sofralar toplanıp getirildiği evlere geri götürülüyormuş. Kuru bir ekmek bile bulamamış. Çocukluktan henüz çıkmış olmanın, yani ilk gençlik yıllarının sıkılganlığıyla bir eve de gidememiş ve köyüne geri dönmüş. Geldiğine göre daha aç bir şekilde, bu sefer yokuş yukarı uzun bir yolu yürüyerek yorgun ve bitkin bir şekilde evine dönmüş.

Duydum ki mor menekşe aranıyormuş
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19548
01.01.2007

Bir yıl önce doğduğu köyde yağmurlu bir günde ve karlı bir günde yanından su akan bir yamaçta çektiği mor menekşelerin fotoğraflarını bulmuş. O fotoğrafları çeken çiçekleri çok iyi tanımazmış. Çiçekler bu kadar güzelse, rengi böyle güzel bir morsa ve dağların yamacında yetişmişse gördüklerinin mor dağ menekşeleri olduğuna karar vermiş.

Martılar
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19627
02.01.2007

Kırmızı ayakları, ucu siyaha çalan kırmızı gagası, uçlarına yaklaştıkça siyahlaşan beyaz kanatları ile suyun üzerinde bir martı gibi yüzüyordu. Havalanırken kanatlarını kocaman açıp sonra bir martı gibi süzülüyordu.
Şehit Şerife Bacı Anıtı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19652
02.01.2007

Hiç işgal edilmemesine karşın Kastamonu kadınının Kurtuluş Savaşındaki bu büyük duyarlılığı Çanakkale Savaşında cephede verdiği şehitlerin acısının henüz silinememesindendir. Bir kuşağı Çanakkale’de şehit veren, şimdi de bir kuşağı daha cepheye göndermiş acılı anaların, eşlerin onlara destek çabasıdır. Bir aile dayanışmasının ülke çapında bir seferberliğe dönüşmesidir. Kurtuluş savaşımız cephede erkeklerin cephe gerisinde kadınların bir zaferidir.

Tek sıra güvercinler
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19731
02.01.2007

Her fotoğraftan sonra bir adım yaklaşarak yakınlarına geldim, her adımda birkaçı uçup gitti ve en yakınlarında olduğumda dört güvercin kalmıştı. Sona kalan o dört güvercin benden onlara zarar gelmeyeceğini bilenlerdi.

Zellankadef nedir, bilir misiniz?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19753
03.01.2007

İnebolu’da zellankadef demetlerini pazarda köylü kadınlar satar, pırasa, soğan demetlerinin yanında. Güzel kokusu pırasa soğan kokularını bastırır. Çiçekçide nergis gördüğünüzde biryerlerde buna zellankadef denildiğini ve daha güzel koktuğunu bilin diye yazdım.

Terkedilmişliğin fotoğrafı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19755
03.01.2007

Evlerin terkedildiğinden önce sarmaşıkların haberi oluyor. Sarmaşıkların görevi terkedilmiş evlerin utangaçlığını gizlemektir. Onun için sarıyorlar evlerin her tarafını. Önce yavaş yavaş başlıyorlar, günü geldiğinde hızlanıyorlar.

Fenerde kargalarla konuştum
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19867
03.01.2007

Kargalar fenerin en iyi dostları olduklarını anlattılar, hep beraber konuşsalar da ne dediklerini anladım. Her zaman fenere geldiklerini, ağacın dallarında sıralanıp fenerle sohbet ettiklerini, havadan sudan konuştuklarını söylediler. Kargaların fenerin terkedilmişliğini ve yalnızlığını unutturmak için yaptıklarına sevindim.

Limanda balıkçılarla sohbet ettik
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19880
04.01.2007

Çay içme zamanı geldiğinde balıkçı kahvesine gittik, çayımızı içtik, denizden, balıktan sohbet ettik. Karadeniz’de ağlara takılan köpek balıklarının küçük oldukları için tehlikeli olmadığını, Hazar Denizinde 10-15 kilo olan mersin balıklarının Karadeniz’de 150 kiloya kadar çıkabildiğini öğrendim. Karadeniz’de yalnızca bir kez ağlarına orkinos takıldığını anlattılar.

İnebolu Limanına fener gibi bir fener yapılsın
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19884
04.01.2007

125 yıl süren bir liman inşaatının artık bittiğini haber veren, beton duvarları Karadeniz’e direnecek, yukarıya çıkılacak merdivenleri olan, duvarları fener renklerine boyanmış, güçlü ışığıyla denizcilere yok gösterecek, onları koruyacak, fener gibi bir fener yapılsın. Hiç olmazsa yıkılan fener gibi olsun. Küçük mendirekteki fener de bu arada yenilensin.

O bir at arabasıymış
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=19997
05.01.2007

İnebolu’da yürüyüp fotoğraf çektiğim yollarım vardır. Her geldiğimde o yolların hemen hemen hepsini dolaşıp fotoğraflarını çekerim. Aynı yerden bakarım, aynı evlerin, aynı sokakların, aynı ağaçların, aynı tepelerin, aynı denizin fotoğraflarını çekerim. İki ay önce, bir yıl önce, beş yıl önce, on yıl önce çektiklerimin aynısını...

İlk ilkokulum
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=20011
05.01.2007

1965 yazında evin önüne gelip okula kaydettiği sırada öğretmenimi ilk kez görmüştüm. O zamanlar öğretmen köydeki bütün evleri dolaşıp okul çağına gelmiş çocukları kaydederdi. Okulun tek öğretmeniydi ve tüm sınıflar birarada ders yapardık. Ben okula başladığım günlerde okula bir öğretmen daha gelmişti, Asım öğretmen... Onun sınıfları 4 ve 5 olduğu için biz ilk üç sınıf Hüseyin öğretmenle kalmıştık. Zaman zaman yine beş sınıf birlikte olurduk.

Mor menekşe mi, çuha çiçeği mi?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=20160
06.01.2007

Çiçekler ve renkler konusunda cahilliğimi o yazıda da belirtmiştim. Benim için yamaçta gördüğüm ve rengi mor gibi olan her çiçek menekşedir. Bu arada şunu da söylemekten kaçınmayacağım, mor ve eflatunun bir çok tonu benim için mor renktir.

Kurtuluş savaşının nasıl kazanıldığını anlatan resim
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=20243
07.01.2007

İnebolu Türkocağı binasının yanındaki duvarda denize bakan bir duvarda bu yıl yapılmış bir resim var. Resim büyük bir duvarda kabartma olarak çalışılmış. İmza Sait Civcioğlu’na ait ve Mayıs 2006 tarihi yazılı.

Sizin hiç ağacınız öldü mü?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=20254
07.01.2007

Aralık ayında yerel gazetemizde İnebolu’da bir ağacın yıkıldığıyla ilgili bir haber okumuştum ama haberdeki ağacın benim ağacım olacağı hiç aklımdan geçmemişti. Belki de o ağaca böyle bir sonu konduramamıştım.

Tozlu raflarda bir ansiklopedi buldum
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=20473
08.01.2007

İnebolu küçük bir yer olduğu için kütüphane her ev için yakın sayılacak uzaklıklaydı. Eski bir binaydı, merdivenleri de bina gibi eskimişti, her adımdaki gıcırtılar kütüphanenin sessizliğini delerdi.

Odun sobasını herkes yakamaz
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=20487
08.01.2007

Köydeyken odalarda odun sobaları vardı, ayrıca yemekler de ocakta odunla pişerdi. Tarlalarda, bahçelerde çalı çırpı olurdu, kış için yazın hazırlıklar yapılırdı. Sobanın altına bir muşamba serilir, onun üzerine tenekeden yapılma bir tabla konulurdu. Soba boruları kıvrımlar çizerek dolanır ve bacadan çıkardı. Evler ahşap olduğu için sobaların güvenliği çok önemliydi. Çocuklar ateşle oynamamaları konusunda sürekli tembihlenirdi.

Öğrencisiz bir okul: Karadeniz İlkokulu
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=21057
13.01.2007

Hergün balkondan yükseklere doğru baktığımda pembe boyalı duvarlarını görürüm. O kadar uzaktan ne camların hepsinin kırık olduğu ne de duvara asılmış “Dikkat. Binanın çevresinde oturmak ve dolaşmak tehlikelidir” yazısı okunur.

Balkondan gördüklerim
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=21087
14.01.2007

Evin balkonu beş yol ağzı bir meydana bakar. İnebolu’nun merkezinden gelen iki yol, üç yol olarak devam eder. Teras katın balkonundan yıllardır fotoğraflar çekerim: İnebolu’nun tepelerinin, eskimiş evlerinin, eskimemiş evlerinin, yıkılmaya yüz tutan bacalarının, havada uçan kuşlarının, çatılardaki güvercinlerinin fotoğraflarını... Bazen meydandakilerin fotoğraflarını çekerim.

Doğanyurt’a denizden gitmiştik karayolu yokken
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=21127
14.01.2007

Oraya gitmek için denizyolu tek seçenekti. İki deniz motoru çalışırdı, adları Karatüfek ve Lester’di. Birinin adı sahibinden diğeri de motorun markasından geliyordu. İnebolu’da Doğanyurtlu komşularımız vardı, bizim yaşlarındaki çocukları o iki motor hakkında teknik bilgiler verirlerdi. Birinin güçlü motoru olduğu için daha çabuk vardığını, daha az sallandığını söylerlerdi.

Papatyalar ve deniz
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=21156
14.01.2007

Temmuz ayındaydı ama kapalı bir gündü. Karadeniz’in yaz aylarında ne yapacağı belli olmaz. Denize gitmek için yola çıktığımızda nasıl olsa yağacak diye düşünerek Boyranaltı’nın en sonunda sahilde yağmuru beklemeyi tercih etmiştik. Denize giremeyince yamaçtaki papatyalarla ilgilenmeye başladım. Papatyaların fotoğraflarını çektikten sonra denizle birlikte ne güzel görüneceklerini düşünüp değişik açılar aradım, bulamadım. Ve şeytana uydum, papatyaların en güzellerini kopardım, bir demet yaptım.

Yaprakların ışıkla son dansı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=21201
14.01.2007

Ekim sonuydu, yazın yemyeşil olan yaprakları rengarenk olmuştu ve hala duran yeşil yapraklar arasındalardı. O günlerde yaprakların ışıkla dansını yazmıştım. İki ay sonra, yeni yılın ilk günü aynı yerde ve güneşli bir günde dansın geri kalanını izledim. Güneş ışıklarını gönderse de dansedecek yapraklar çok azaldığı için bir kenarda sıralarını bekliyorlardı.

Dalgaların yıktığı çit
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=21417
15.01.2007

Karadeniz hırçındır, her kış sahildeki çay bahçelerine, turizm tesislerine az veya çok zarar verir. Bu zararı azaltmak için çeşitli önlemler alınır. Taşlar yığılır, beton duvarlar yapılır, sahile kazıklar çakılır. Kış boyunca dalgalar bu engelleri döver durur.

Küre ikiçayında zincir taktık
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=21986
19.01.2007

18 Aralık 2001 günü İnebolu’dan yola çıktım. Kastamonu’ya kadar minibüsle, oradan Ankara’ya otobüsle geldim. İnebolu’dan çıktıktan hemen sonra yoğun kar yağışı başladı. Küre ikiçayında köprüyü geçtikten sonraki hafif yokuşu minibüs çıkamadı. Birkaç kez denedi, araba kaymaya başladı. Karda lastiklerine zincir takmayı gururuna yediremediği için zincirsiz son şansını da denedi. Sonunda çaresiz zincir takmaya karar verdi. Hep beraber indik ve yardım edecek kişi sayısı gereğinden fazla olunca ben de fotoğraf çektim. İyi ki de çekmişim, o günden bir anı oldu. Günün tarihini de fotoğraflardan buldum.

Bileme taşı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=22171
20.01.2007

Bıçaklar körleştiğinde yan taraftaki demirle yuvarlak taşı çevirerek bilerdik. Büyüklü küçüklü bileme taşları her evin duvarına dayalı dururdu. Çocukken elime bilenecek bıçakları vermezlerdi, bana düşen o taşı çevirme görevi olurdu. Büyüklerimiz bıçağı uygun şekilde taşın üzerine tutarken ben de yandaki kolundan uygun bir hızla taşı çevirirdim. Kimi zaman taşın üzerine su dökülürdü, ama ben su dökülmediğinde taştan çıkan küçük kıvılcımları daha çok severdim.

O sandalı maviye boyamışlar
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=22367
21.01.2007

Bir zamanlar, henüz küreklerin takılacağı yerler kırılmadan, tahtaları çürüyüp kırılmadan önce maviye boyamışlar. Deniz renginde olmasını istemişler. O da denizden hiç kopamamış, denize bir adım uzaklıkta ölümü bekliyor.

Sabahın altısında güveç yenir mi?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=22371
21.01.2007

Birkaç kez benim de sabah güveç yemeye gitmişliğim vardır. En son bu yaz bir sabah yedi sıralarında gittik. Daha açılmamış uykumun da etkisiyle nasıl yenir bu saatte diye düşünerek başladım, bittikten sonra utanmasam ve korkmasam ikincisini de isterdim.

Ortaokulun bahçesinde ders yapardık
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=23112
26.01.2007

1970 yılında İnebolu’da Yeniyol İlkokulu’ndan mezun olduktan sonra İnebolu Ortaokulu’na kaydımı yaptırmak için belgelerimizi tamamlayıp büyükbabamla birlikte ortaokula gittik. Ortaokul binası İnebolu’yu yüksekten gören bir yerdeydi. Sarı renkli bina her taraftan görünürdü.

Kedinin gözlerindeki merak
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=23258
27.01.2007

“Kediyi merak öldürür” derler. Bugün öğle saatinde bir kedi 6 dakika süren hareketsiz bir fotoğraf maceramın hem konusu hem de modeli oldu. Kedi ürkek adımlarla geldi, kaçıp gidecek derken durdu, geri döndü ve bir noktaya bakmaya başladı. O baktı, ben fotoğraflarını çektim. Kimi zaman gözünü kapattı, açınca yine aynı noktaya baktı.

Kış ayında baharı yaşıyoruz
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=23265
27.01.2007

Bugün arabayla yola çıkarken üzerimize kaban almadığımız gibi kazak bile çok geldi. Tek bir gömlekle dışarıya çıkılabilecek sıcak bir hava vardı. Kış ayında bahar günleri yaşıyoruz. Kiminle konuşsam, böylesine sıcak bir kış yaşamadığını söylüyor.

27 Ocak’ ta erik ağacı çiçek açmış
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=23379
28.01.2007

Bugün 12:20’den 15:50’ye kadar üçbuçuk saat yürüdüm ve fotoğraf çektim. İlk çıkarken hava güzeldi, üzerimde bir kazak yeterli oldur diye düşündüm, deniz kıyısında esen rüzgarın üşüteceğini görüp eve döndüm, daha sıkı giyinip hemen çıktım. Deniz durgundu, hırçınlaştı. Esen rüzgar fırtına oldu. Güneş gitti, yağmur başladı. Üçbuçuk saat sonra bahar gidip kış geldi.

Kar yağdı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=23478
28.01.2007

İnebolu, Küre, Kastamonu, Ilgaz, Çankırı ve Ankara çok eskiden kurulmuş yerleşim yerleri. Eski zamanlarda şehirleri kurarlarken en uygun koşullardaki yerleri seçmişler veya zaman içinde çevre ve iklim koşulları uygun olan yerlerde yaşam yoğunlaşmış. Uygun olmayan diğer yerler elenmişler, ya yok olmuşlar ya da küçük yerleşim yerleri olarak kalmışlar. Geçtiğim şehirler içinde yoğun kar olan tek yer Küre'ydi. Küre’nin yerleşim yeri olmasının nedeni orada çıkan maden olduğu için kriterler farklı. İnebolu, Kastamonu, Ilgaz, Çankırı ve Ankara’da kar yaşamı çok fazla zorlamıyor.

Pencereden erik kopardığım ağaçların yerinde eskiden güller vardı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=24328
03.02.2007

Güller açtıkça babaannem onları toplar ve cam kavanozların içine aralarını bol şeker ekerek saklardı. En üstüne daha çok şeker döküp kapağını kapatırdı. Bu hazırladığına gül reçeli mayası derdi. Kış günlerinde bunu şekerli suyla kaynatıp gül reçeli yapardı. Bunu sabah henüz biz uyanmadan yaptığında, kahvaltımızda sıcak gül reçeli olurdu.

Babaannem evde yoğurt uyuturdu
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=24414
03.02.2007

Şimdiki yoğurtlar güzel oluyor ancak ne babaannemim yoğurdunun ne de AOÇ yoğurdunun tadını bulabiliyorum. İnebolu’da olduğum zamanlarda annemin yoğurdundan yiyoruz, babaannemin yoğurduna benzeyen.

Örgüye başlarken şaşırtmak üzerine bir yazı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=24421
03.02.2007

1966 yılında köyden İnebolu’ya geldiğimizde babaannem köyden kopamamıştı. Köyden gelirken bir eşeğimizi ve ineğimizi de getirmişlerdi. İnebolu’daki eski evlerin alt katı hayvan beslemeye uygun olurdu. Evin büyükçe bir bahçesi vardı. Önce eşek satıldı. Beni tekmeleyip kulağımı kopartsa da o eşeği çok severdim, çok üzülmüştüm o günlerde. Bir süre sonra da inek satıldı, o zaman da babaannemin çok üzüldüğünü anımsıyorum. O onun kızıydı. Değişen koşullar satılmasını gerektirmişti.

Eski evlerin küçük banyosu: hamamlık
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=24434
04.02.2007

Hamamlık dışarıdan bakınca bir dolap gibi görünürdü. Odanın tavan yüksekliğine göre iki ya da üç katlı olurlardı. Alt kat yeri taş veya beton olan banyo bölümü, orta kat yatak yorgan koymak için dolap, üst kat ise ıvır-zıvır koymak için raf olarak kullanılırdı. İki taraflı kapılar açıldığında alt bölümün üzerinde duran kapak görünürdü. Menteşelerle arka duvara bağlanmış olan kapak açıldığında banyo yapılacak bölüm ortaya çıkardı.

Sabah çiçeği
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=24455
04.02.2007

İnebolu’da çocukluk yıllarımın en güzel çiçeğidir sabah çiçeği. Köydeki evimizde evin duvarının yanındaki güllerin arasından duvara bağlanmış iplerde yükselir, penceremize kadar gelirdi. İnebolu’daki evimin bahçesinde de aynı çiçeklerden bulmuştum. Üzüm tefeklerine, direklerine sarınıp yükseklere çıkarlardı. Her sabah ben uyanmadan açtıklarını göremezdim ama açık hallerini ve kapandıklarını görürdüm. O kapanmış çiçekleri kopartıp avucumda biriktir, onlarla bahçenin duvarlarını boyarken, mor olanları elimi de boyardı.

Bakla dondurması
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=24494
04.02.2007

Eskiden köyde oldukları yıllarda, teyzem bakla dondurması yapardı. Hem orada yerdik, hem de ayrılırken daha sonra yememiz kenarlıklı sahanlarda bakla dondurması verirdi. O kenarları desenli kesilmiş kalaylı bakır sahanlar kalmadı.

Deniz feneri, yelkenli ve sayılarla oynamak
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=24907
07.02.2007

Rüzgarı sevmez deniz feneri. Yelkenli rüzgarsız yapamaz. Kuş misali gitmek ister uzaklara. Deniz feneri özler yelkenliyi. Karadadır deniz feneri, denizdedir yelkenli. Denize açılamaz deniz feneri, karaya gelemez yelkenli.

Pierre Loti adını değiştirmeye kalkmak ve bir şehrin...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=25914
13.02.2007

İnebolu’da doğdum. Doğduğum yerden ayrılsam da hiç kopmadım, çünkü ben doğduğum ve büyüdüğüm yeri çok sevdim. Birkaç yıl önce biriler çıktılar ve İnebolu’nun adını Yiğitinebolu yapalım dediler. Sonra işi daha ileri götürdüler ve Meclis’e ad değişikliği için yasa önerisi verdiler. Her partinin milletvekilleri İnebolu’ya iyilik yapmak adına bu öneriyi destekliyorlar ve bir an önce gündeme almak için uğraşıyorlar. İnebolu’da Yiğitinebolu adını isteyenler var ancak benim gibi istemeyenler de var.

Dürdane öğretmen
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=26725
18.02.2007

Dürdane Öğretmeni de ilk o gün görmüştüm ve dört yıl öğretmenim oldu. Çok iyi bir öğretmendi, ben de en iyi öğrencilerinden biri olmaya çalıştım o yıllar boyunca. İlkokulun sonunda bitirme sınavlar olmuştuk ve mezun olmuştuk. Sonraki yıllarda Ortaokulda ve Lisede yıllarca okul birincileri, ikincileri, üçüncüleri hep Dürdane Öğretmenin öğrencileriydi. O da bundan gurur duyardı.

Sayıldım
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=27597
24.02.2007

1975 yılında İnebolu Lisesinde öğrenciyken bize de sayımda görev vermişlerdi. Bu sayımlardaki ilk ve son görevim olmuştu. Lisede din derslerine de gelen bir kaymakamımız vardı. Lise öğrencileri bu işi ciddiyetle yapar diye sayımda görevlendirmeye karar vermiş.

Tepedeki bayrak direğinde bayrağımız yoktu
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=27760
25.02.2007

Pencereden baktığımda karşı tepede yüksek bir direkte bayrağımız dalgalanırdı. Yılbaşında ve Ocak ayı sonunda İnebolu’ya gittiğimde direkte bayrağımızı göremedim.

İnebolu’ da eski hapishane binası
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=28824
04.03.2007

Tarihi Askerlik Şubesi ve Hapishane binası uzun zamandır boş duruyordu. O binayı hep uzaktan gördüm, fotoğraflarını uzaktan çektim. Taş bina dış görünüm olarak eski ihtişamıyla duruyor. Yoldan binaya çıkan geniş merdivenlerde uzun süre kullanılmamanın izleri birikmiş yapraklar, taşların arasında büyümüş otlar olarak kendini gösteriyor.

Naylon hafız
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=29475
07.03.2007

Naylon Hafız, İnebolu önemli kişilerinden biridir. İnebolu’da Kızılay başkanlığı yaparken, yardım toplanması ve dağıtılması konusundaki özenini hep takdir ettim. Asıl takdir edilmesi gereken özelliği aydın bir din adamı olmasıdır. İnsanları inanışına göre sınıflamayan, herkesle her ortamda diyaloga girebilen, hoşsohbet, örnek bir din adamıdır, Naylon Hafız.

Marazın kahvesi
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=30096
11.03.2007

Kahvenin yarı kapalı bölümünden denize doğru bakınca sanki sinemaskop bir perdede güzel manzaraların olduğu bir filmi seyrederiz. Tahta masanın üzerinde kahvemizi yudumlarken o sinemaskop perdede deniz kuşlarının deniz üzerinde süzülüşlerini izleriz.

İnebolu evlerinden yükselen çığlık
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=30638
14.03.2007
Ahşap evlerden sürekli bir çığlık yükseliyor, onu duymuyoruz ve son gecedeki son büyük gürültüyle uyandığımızda yapılacak hiçbir şey kalmıyor. O gece o gürültü yalnızca çöken evin gürültüsü değildir, evde bir asırdır birikmiş anıların sesidir, güzel günlerin, neşeli günlerin, acılı günlerin, dedelerin kahkahalarıdır, ninelerin masallarıdır, çocukların şarkılarıdır.

Kırksekiz
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=32570
27.03.2007

Çocukluk yıllarımı düşündüğümde, ilk anımsadığım, dört yaşımda olduğum yıl. Altı yaşıma gelip okula başladığımda artık çok büyümüş olduğumu düşünüyordum. Daha sonra o 6 yıllardan 7 tanesi daha geçti. Kırksekiz oluyorum bugün.

Hayri Amcamın şakaları
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=33224
31.03.2007

Ortaokula gittiğim yıllardı. Akşam evde sürekli olarak hayaletlerden sözediliyordu, konuyu amcam açıyordu. Evin odalarından birinde evin eski sahiplerinden birinin öldüğünü, o odanın pek tekin olmadığını sık sık söylüyordu. O odada babaannemle büyükbabam yattıktan sonra amcam yatağının ortasına bir yastık koyup, sanki yatakta birisi varmış gibi, üzerini yorganla kapattı ve gitti. Az sonra babaannem geldi amcamın yatağının başına oturdu ve anlatmaya başladı:"Ah oğlum, dediklerin doğruymuş, pencereye hayalet geldi"

İnebolu’nun yaşayan evleri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=33466
01.04.2007

Sokak sokak dolaşıyorum, İnebolu'nun eski evlerinin fotoğraflarını çekiyorum. Geçen yıl çektiğim evlerin fotoğraflarını yine çekiyorum. Biliyorum ki, geçen yıldan bu yana değişen çok şeyler var.
Kimi evlerden çığlıklar yükseliyor.

Çirkin ördek yavrusu
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=33871
04.04.2007

2004 yılının Ağustos ayında bir gün İnebolu’da çocuklar ellerinde bir civciv ve bir ördek yavrusuyla geldiler. Civciv sıradan bir civcivdi ama ördek yavrusu başka birşeydi. O bir çirkin ördek yavrusuydu.

Tepeden inerken gördüğüm kulübe
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=34699
08.04.2007

2005 yazında İnebolu’da fotoğraf çekmek için arabayla Geriş Tepesine çıkmıştık. Dönerken aşağıda bir kulübe görmüştüm, minicik görünüyordu, belki çok uzak olduğundan, belki de tek başına durduğundandı. Fotoğraflarını çekmiştim.

İnebolu’nun adına dokunmayın –II-
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=36192
18.04.2007

İnebolu’nun adının değiştirilmesi konusunda ilk duyumları aldığımdan buyana bu girişime engel olmak için, yıllardır yazıyorum. Bu çalışmalar sırasında İnebolu’nun adının değiştirilmesini istemeyen çok sayıda İnebolulu olduğu öğrendim. Ancak siyasi güçler bu konuda daha etkin oldukları için sesimiz kısık kaldı.

23 Nisan 2001: İnebolu'da çocuk bayramı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=36404
19.04.2007

Eski bayramlardan aklımda kalan hoş anım bu. Dün 23 Nisan'dı ve İnebolu'daydım. Sevgili yeğenim de uzun yıllar önce babasının, halasının, amcasının çocukken yürüdüğü stadın etrafında yürüyecekti o gün ve onu izlemek için tribünlerdeydik. Tribünler tıklım tıklım doluydu. Artık saha yemyeşil çimdi, tribünlerin üzeri kapalıydı. Ses düzeni eskisi gibi değil, pırıl pırıl ses, telsiz mikrofonlar... 30 yılda çok şey değişmiş.

6 Mayıs 1972: Aşk olsun sana çocuk
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=38892
05.05.2007

Ne Can Yücel’in bu şiirini bilirdim o zamanlar ne de ne yapmaya çalıştığını Deniz’in. Otuz beş yıl öncesini de tam günü gününe de bilemezdim kazınmasaydı tarihe kara bir gün olarak. 6 Mayıs 1972 günü sabah vakti İnebolu’da ortaokulun bahçesinde demişlerdi “sabaha karşı asmışlar anarşistleri” diye. İlk kez o gün üzülmüştüm onlar için çok fazla birşey bilmeden, ölümün isyanıyla, öldürmeye tepkiyle. O gün çok kızmıştım o “anarşistler asılmış” diye sevinenlere, tepkimi saklayarak. O gün sakladığım tepkim hep yaşadı içimde, dünyaya bakışımı şekillendirdi.

Kırk yedi
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=43069
27.05.2007
İnebolu’daki evdeki çocukluk günlerimizden hiç unutamadığım bir anım üç kişilikti, kardeşlerim Aysel, Altan ve benim olduğum. Yatarken ışığı kimin söndüreceği çekişmesini nasıl uzun bir iple çözdüğümüzü anlatmıştım. Bugün 7 yıldır olduğu gibi bir eksiğimiz vardı. Bir eksiğimiz vardı ama üç temsilcisi bizimleydi.

1969 TÖS grevinde öğrenciydim
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=45041
07.06.2007

O zaman ilkokul 5. sınıftaydım ve okulumdaki öğretmenler de bu greve katılıyorlardı. İnebolu Yeniyol İlkokulunda okuyordum. Okulumuzda yalnızca 4. sınıfların A ve B şubeleri vardı, diğerleri birer sınıftı, yanı okulda 6 sınıf vardı. O gün öğretmenlerimizden biri sınıfa gelip söylemişti, birinci sınıflar çok küçük onların başında duruver diye.

İnebolu 9 Haziran 1921
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=45644
10.06.2007

Ülkemizin Kurtuluş Savaşı’nın mihenk taşlarından biri olan İnebolu’da 9 Haziran günleri çok özel yaşanır. İnebolu’da olduğum zamanlarda sahildeki yolda yapılan kutlamalara katılırdım. O günleri canlandıran kayıklara bakar, İnebolu’nun Heyamola ekibini izlerdim

İnebolu Limanı ne zaman tamamlandı?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=50765
07.07.2007

İnebolu Limanı hep vardı ve son 50 yıldır liman gibi bir limandı. Limanı ilk gördüğümde altmışlı yıllardı, 4-5 yaşlarında olmalıyım. Çok kalabalık bir şekilde limana asker uğurlamaya gitmiştik. O zamanlar İnebolu’ya gemiler uğrarlar ve denizden yolculuklar yapılırdı. Limanın kapasitesi düşüktü ve büyük gemiler uzakta bekler, limandan kayıklarla gemilere yolcular taşınırdı. Daha küçük vapurlar limana girerlerdi.

İnebolu-Abana yolunda 500 yıllık çınar ağacı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=57004
12.08.2007

Bir tabelaya "Bu eser korunması gerekli kültür varlığıdır. T.C. Kastamonu Valiliği" diye yazmışlar ve çınar ağacının üzerine bağlamışlar. Denizin hemen kıyısındaki bir bu çınar ağacı 500 yıllık ve o zamandan buyana başkasının korumasına gerek kalmadan kendini korumayı başarmış.

Bu akşam çok yıldız kayacak demişlerdi...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=57005
12.08.2007

İnebolu’da şehir ışıkları gökyüzünde yıldızları görmemize engel olmuyor. Üç yıl önce bir gece yarısı yazdığım mektup geldi aklıma: “Gökyüzüne bakınca yıldızlar görünüyor burada”. Dut ağacının altındaki masada oturmuş yazıyorum. Dut zamanı geçti ancak şimdi kara üzüm zamanı. Son zamanlardaki yakıcı güneşle beraber bu yıl erken kararmaya başlayan üzümler çardakta asılı lambanın ışığında görünüyorlar. O yazıyı yazdığımda burada üzüm çardağı yoktu, gökyüzü görünürdü, şimdi yukarıda yalnızca yapraklar ve üzümler var.

20 yıl sonra
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=57347
14.08.2007

14 Ağustos 1987 gününden buyana tam 20 yıl geçti. Televizyonda gece haberlerinin sonunda “İnebolu-Ankara karayolundaki trafik kazasında 4 kişi öldü” dedi ve ekranda 4 kişinin adı yayınlandı. Muharrem Evyapan adını okuduğumda televizyonu kapattım ve karanlıkta ne yapacağımı bilmez bir şekilde donup kaldım.

Davulcunun ölümü
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=58178
18.08.2007

İki ay sonra ramazan bitip de bayram başladığında sokaktan gelecek davul sesinin başka birinden geldiğini bileceğim ve o sesi duyduğumda yıllardır İnebolu’ya güzellik katan bir insanın yokluğunu anımsayacağım. İnebolu’nun ramazan davulcusunu saygı ile anıyorum.

Marazın Kahvesi'nde bir sohbet
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=58330
19.08.2007

Marazın kahvesinin sahibi Hüseyin Amca ile konuştuk. Yaşını sordum 78 dedi. Hep merak ederdim o kahvenin tarihini. Yetmişlerin ortalarında eski sahibinden satın almış, otuz yılı aşkın zamandır işletiyormuş. Kahveyi devraldığı Aziz, Maraz Sadullah’ın torunuymuş. Marazın Kahvesi adının nereden geldiğini böylece öğrenmiş oldum.

İnebolu’ da ezan: Diyanet İşleri Başkanlığı’na açık mektup
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=59082
22.08.2007

İnebolu’da uygulanmakta olan ezan sistemi hakkında görüşlerimi bildirmek için bu mektubu yazıyorum. Şu andaki uygulamadan rahatsız olan çok kişi olmasına, bunu kendi aralarında konuşmalarına karşın, dini konularda görüş bildirme konusundaki çekingenlik nedeniyle bu konuda açık bir görüş oluşmamıştır.

İnebolu’ da yağmur
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=59459
24.08.2007

Bu sabah güneş açtı, kapattı, sonra yeniden açtı, bunlar İnebolu’nun hep alıştığımız havalarıydı. Öğleden sonra önce kara bulutlar göründü Geriş tepesinin üzerinden. Şimşekler çaktı ardından gök yıkılırcasına gürledi. Bir yağmur indirdi ki bardaktan boşanırcasına diyerek ifade etmesi yetersiz, sanki gök delinmişti. Rüzgar yağmuru savurdu evlerin duvarlarına. Her evin rengi değişti. Boyasız tahta evlerin dışı karardı, aşu boyalı güzel evler başka bir kırmızı oldu.

İnebolu’da Atatürk’ün balmumu heykeli
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=59673
25.08.2007

Heykel Türkocağı binasının birinci katındaki salona konulmuş ve binaya bir canlılık getirmiş. Hem heykel hem de heykel için yapılan köşe düzenlemesi ile usta bir sanatçının elinden çıktığı belliydi.

İnebolu’ da şapka bayramı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=59678
26.08.2007

Bugün, 25 Ağustos 2007, İnebolu’da bayram vardı. Atatürk’ün İnebolu’ya gelişinin 82. yıldönümü ve Şapka ve Kıyafet Devrinin 82. yıldönümü törenlerle kutlandı. Altmışlı yıllarda çocukken köyden bayramlıklarımızı giyip yaz günü geldiğimiz bayramın bu bayram olduğunu anlıyorum şimdi. Yetmişli yıllarda kimi zaman okula çağrılıp gittiğimiz kimi zaman ailece toplanıp izlediğimiz bayram da bu bayramdı.

32 yıl sonra
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=59820
26.08.2007

O binaya en son girdiğim yılı hesapladım, o zaman Lise 2’de olduğuma göre 1975’de... 25 Ağustos 2007 günü, şapka bayramının ardından o binaya girdim, 32 yıl sonra... Atatürk’ün balmumu heykeline bakmak için girdiğim binada tanıdık bir salon eski yıllara götürdü.

Sağanak yağmurda bir simitçi tezgahı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=60149
28.08.2007

Salı ve Cumartesi günleri İnebolu'nun pazarıdır. Bugün Salı, sabah uyandığımda gökyüzü kara bulutlarla kaplıydı. Öğleye doğru önce şimşekler, gökgürültüleriyle geçen Cuma günkü gibi bir yağmur bastırdı. Geçen sefer yağmuru izlemiştim bu kez yağmurda sokak manzaralarını izledim meydana bakan penceremden elimde fotoğraf makinasıyla.

50 yıl öncesinden bir kuraklık öyküsü
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=60168
28.08.2007

20 Eylül 1957 gününü anlattı babam. Ertesi gün annemle evlenmişler. Nisan ayından Eylül'ün 20'sine kadar hiç yağmur yağmamış. O gün köyden kalabalık bir grup olarak gelin hamamı için İnebolu'ya gelmişler ancak susuzluktan hamamlar çalışmadığı için hamama gidemeden köye geri dönmüşler.

İnebolu Çayı(rı)
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=60890
01.09.2007

Karadeniz kıyısındaki yerleşim yerlerinin içinden küçük akarsular akar, çok küçüklerine dere, büyükçe olanlarına çay denir. Irmak veya nehir diyebileceğimiz akarsular yoktur buralarda. Bu yıl çok kurak geçince, İnebolu Çayı da küçük bir dere olarak akıyor.

Korkuluk
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=61016
01.09.2007

İnebolu’nun Yeşilöz Köyündeydim bugün, doğduğum köydeydim. Yıllardır her gittiğimde yürüdüğüm aynı yolların, aynı evlerin, aynı bahçelerin, aynı ağaçların fotoğraflarını çektim. Ağaçlar değişiyordu, kimisi büyüyor, kimisi kuruyordu. O kuru ağaçlar bir sonraki fotoğraf gezimde olmayacak belki.

Uçurtmanın sonu
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=61020
02.09.2007

Bugün köye giderken uçurtma da yanımızdaydı. Fındıkların olduğu tarlanın yanında uzun yıllardır boş duran tarla eğimli olduğu için koşmak ve uçurtmayı havalandırmak için tam yeriydi. Günlerdir uçmamak için nazlanan uçurtma yeşil tarlaların içinde havalandı. Bulutlara kadar gidemedi, ipini sonuna kadar açınca dada çok gitmek istese de, durma zamanıydı.

İnebolu’da güneş batarken akşam sohbetleri
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=61029
02.09.2007

İnebolu’dan ayrılacağım günler yaklaşınca bu yaz güneşi çok ihmal ettiğimi düşündüğüm için son günlerde güneşin batışına yakın saatlerde sahile gidiyorum. İki akşamdır limana yakın bir yerde banklarda oturup fotoğraflarını çekiyorum. Eskiden limanın içine girer mendirekte uygun bir yer bulur, tripodu kurar güneşin fotoğraflarını çekerken gelip geçen kayıkların güzel görüntülerini yakalamaya çalışırdım. Son yıllarda İnebolu Limanına İneboluluların girmesi yasak olduğu için ancak uzaktan bakabiliyorum.

21 Eylül 2007: Bir yastıkta 50 yıl
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=64844
21.09.2007

Bugün 21 Eylül 2007... Annem ve babam evleneli tam 50 yıl oldu. Bir yastıkta 50 yıl. Babam Sacit, 20 Temmuz 1939 İnebolu Ibras Köyü doğumlu. Annem Feride, 7 Mayıs 1940 İnebolu Telle köyü doğumlu. 21 Eylül 1957 günü evlendiklerinde 21 Eylül 2007 günü 50 yıllık evli olacaklarını ve o tarihin oğullarının yazacağı bir yazıya konu olacağını düşünmediler mutlaka.

23 Eylül, İnebolu deniz feneri ve ekinoks
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=65266
23.09.2007

İnebolu’da Eylül ayında sıcak yaz günlerinin etkisi hala görünüyor. Eylül ayının sonuna yaklaşıyoruz. Ekinoks günü geldi, Eylül’ün ekinoksu, 23 Eylül. Hava henüz soğumadı, akşamları biraz serinlese de gündüzleri yaz günlerini aratmıyor.

İnebolu’nun küçük evi şimdi depoda
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=65883
25.09.2007

Küçük ev ne oldu? En son fotoğrafını İnebolu’dan ayrılmadan önce 1 Eylül günü çekmişim. Acaba son fotoğrafı mı, diye düşünürken izini buldum. Babam bir depoya konulduğunu görmüş. Limanın içindeki belediyenin deposunda bir kenara bırakılmış olarak buldum. Eski lastikler, çöp kamyonları ve hurdalar arasında bir küçük ev. O görünüşü hüzün doluydu. Bir kenarda duruyor, ancak özenle taşındığı belli oluyordu.

Milliyet Blog'da İnebolulu hemşehrilerim
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=66472
28.09.2007

İnebolu, Batı Karadeniz'de deniz kıyısında Kastamonu'ya bağlı bir ilçedir. Şu andaki ilçe nüfusu yaklaşık olarak 30 bindir, bunun 10 bini şehir merkezinde, 20 bini köylerinde yaşar. İnebolu'da yaşayanların en az beş katı sayıda İnebolulu İnebolu dışındadır. İnebolu'dan göçün büyük bölümü İstanbul'a olmuştur. Az da olsa Ankara'da İnebolulular vardır. Ülkemizin her yanında çok sayıda İnebolulu yaşarken, İneboluluların çok azı İnebolu'dadır.

Salyangoz fotoğrafları
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=66829
30.09.2007

Geçen hafta İnebolu’da bahçede içleri boş salyangoz kabukları ne kadar çok var, yaz kurak geçtiğinden olsa gerek diye düşünürken yerde sürünen bir salyangoz gördüm. Salyangoz benim farkımda olmadan ilerlerken fotoğraflarını çekmeye başladım. Yerde kurumuş yapraklar ve toprak üzerinde fotoğraflar güzel olmaz diye salyangozun rahatını biraz kaçırdım önce elimde fotoğraflarını çektim ve bir yaprağın üzerine aldım.

İnebolu’da 1969’da çekilmiş bir fotoğraf ve birçok anı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=71925
25.10.2007

O zaman adı Yeniyol İlkokulu idi. İsmet İnönü’nün ölümünden sonraki yıllarda İsmetpaşa İlkokulu olarak değiştirildi. Daha sonra ilköğretim 8 yıl olunca adı İsmetpaşa İlköğretim Okulu oldu. Benim için hala Yeniyol İlkokulu’dur, 41 yıl önce bugünlerde kapısından girdiğim okulun adı.

Aril laril
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=77691
25.11.2007

O zamanlar İnebolu’nun Yeşilöz köyündeydik. Büyükbabam İnebolu’da Etibank’ta çalışıyordu, Etibank banka değildi, Etibank’ın maden işletmesinde... Akşamları işten çıkınca hemen köye gelirdi, çünkü köyde de çok işi olurdu. Babamın ise İnebolu’da terzi dükkanı vardı, terzilerin işi uzun sürdüğü için çoğunlukla gece geç saatte gelirdi. Gündüzleri babaannem, annem ve Pakize hala (büyükbabamın ablası) ile, akşamları da büyükbabamla zaman geçirirdim. Akşam gezmeleri büyükbabamla olurdu.

İnebolu’da Salih Reis heykeli
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=83360
29.12.2007

İnebolu’da bir Kurtuluş Savaşı kahramanı daha ölümsüzleştirildi. Hamamcı Kadı Salih Reis’in heykeli, 1920’lerde kahramanlıklarını sergilediği İnebolu Sahilinde sergileniyor. Eylül ayı sonunda İnebolu’ya gittiğimde hazırlıklar yapılıyordu, İnebolu’ya en son gittiğim Aralık ayında heykeli yerinde gördüm, fotoğraflarını çektim

Adı Boncuk’tu, işi tel cambazlığıydı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=87645
22.01.2008

60’lı yılların sonları olarak aklımda kalmış. İnebolu’da şimdiki terminalin olduğu yere küçük bir çadır ve iki yüksek direk kurulmuştu. Arka taraftaki eski hanın duvarına kadar sıralanan tahta sıralardan küçük bir tribün yapılmıştı

Bugün 26 Ocak, İnebolu’dayım.
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=88216
26.01.2008

Yıllardır, Ocak ayının son günlerinde Ankara’dan İnebolu’ya gelirim. Çoğunlukla karlıdır 26 Ocak günleri. Ankara da karlıdır Ocak ayının son günlerinde. Bu yıl da karlı Ankara’dan çıkıp, karlı yollardan geçip İnebolu’ya geldiğimde kar yağıyordu. Yağan kar tutmasa da, beyazlamasa da yerler, tepelere baktığımda bembeyazdı bu sabah.

İnebolu Yeşilöz Köyü'nde bir öğleden sonra
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=88388
27.01.2008

Bugün İnebolu’nun Yeşilöz Köyü’ne gittim. Arabadan indiğimde, yukarıya doğru baktığımda oradaki ilk ilkokulumu gördüm. Uzun zaman önce yazdığım yazıma ilk ilkokulumdaki öğretmenim Hüseyin Bilal’in kızından dün bir yorum gelmişti. İlk ilkokulumu ve öğretmenimi yazdığım yazımı babasına okumuş o da duygulanmış. İlkokul öğretmenimin hiç karşılaşmadığım kızı babasının duygularını iletmiş. Köyümüm ilkokuluna bakarken dün akşam okuduklarımı düşündüm.


Bu çiçeğin adını biliyor musunuz?
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=89410
01.02.2008

Çiçeğin fotoğraflarını 26 Ocak 2008’de İnebolu, Yeşilöz Köyü’nde çektim. Gölge bir yamaçta büyük yapraklarının üzerinde açmış küçük, güzel çiçekler. 5-10 cm uzunluğunda kalınca sapların ucunda sanki renkli bir mantı gibi duran çiçekleri gördüğümde daha önce gördüklerime benzetemedim.

İnebolu’nun adına dokunmayın -III-
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=91899
12.02.2008

Tüm İneboluluları İnebolu’nun adına sahip çıkmaya davet ediyorum. İnebolu’nun adı İnebolu’dur. İnebolu ile hiç bağlantısı olmayan siyasetçilere de “Lütfen İnebolu’nun adına dokunmayın” diyorum. İnebolu’nun adını değiştiren İnebolu’ya kötülük eder.

İnebolu’da çok kar varmış, şimdi orada olmalı, kardanadam yapmalı
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=92827
17.02.2008

Babamı aradım, İnebolu’da çok kar varmış, balkonların kapıları kardan açılmıyormuş. İnebolu’da beş katlı evin terasındaki balkonları çok severim. İnebolu çok güzel görünür o balkonlardan, yalnızca deniz görünmez. Karlı günlerde etraftaki çatıları taş kaplı evlerin üzerinde ve ağaçlardaki karlar çok güzel görünür.

İnebolu’nun adına dokunmayın -IV-
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=93325
19.02.2008

Internet’te İnebolu için kurulan İnebolu ve İnebolu-Dağarcığı tartışma gruplarında konuyu tartıştık. Geçen yıl e-posta ile açık görüş belirterek bir görüş belirlemesi çalışması yaptık. Görüşler açık olduğu için bana düşen yalnızca listeyi hazırlamak oldu.

Ankara’da Kastamonu günleri: Her köşede bir tanıdık gördüm
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=97378
08.03.2008

Kapıdan girer girmez bizim oralı gençlerin standında mezun olduğum üniversitede öğrenci olan iki gençle karşılaştık. “Keşke biraz önce gelseydiniz, çok eğlendik” dedi İnebolulu hemşehrim. Son zamanlarda Kastamonu Günleri için ne kadar yoğun çalıştıklarına uzaktan tanık oluyordum. Çalışkanlıkları, cana yakın tavırları, çağdaş görünümleri ve neşeleriyle moral verdiler.

3 gün 3 fotoğraf yürüyüşü
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=100599
27.03.2008

İnebolu’da olduğum zamanlarda sık sık fotoğraf yürüyüşleri yaparım. Şimdiye kadar kaç fotoğraf yürüyüşü yaptığımı istersem sayarım, arşivimdeki fotoğraflara bakıp. Çok sayıdaki yürüyüşlerimden üçünü, İnebolu’da 3 farklı günde yaptığım 3 fotoğraf yürüyüşünü anlatacağım. Birinci gün 31 Aralık 2000, yani 20. yüzyılın son günü... İkinci gün 15 Temmuz 2007 Pazar... Üçüncü gün 16 Temmuz 2007...

İnebolu-Küre yolunda ormanın gözyaşlarının fotoğraflarını çektim
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=110758
22.05.2008

İnebolu’dan çıkınca seyrek görünen kurumuş ağaçlar Küre’ye yaklaştıkça sıklaşmaya başladı. Bunlar her mevsim yeşil olan iğne yapraklı ağaçlar... Benim için bu ağaçların hepsi çamdır, çünkü adlarını bilmem... Kurumuş çam ağaçlarının fotoğraflarını çekerken minibüste tanıdıklarla konuştuk. Ağaçların kurumasından herkes endişeliydi. Yaprakların kuruduğunu, gövdelerin hala yaş olduğunu söylediler.

Küçük şehirlerde büyük şehir özentisi 2: İnebolu terminali
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?BlogNo=113047
05.06.2008

İnebolu’da hiç terminal olmadığı çocukluk yıllarımdan, kalabalık yolcu uğurlamalarını anımsarım. O zamanlar hep yolcu edenler arasında olurdum. Deniz kıyısına yakın sokaklarda ön tarafı burunlu, küçük camlı otobüsler birkaç saatlik rötarla yola çıktıklarında geride büyük kalabalıklar bırakırlardı. O zamanlar yolculuklar çok önemli nedenlerle veya gurbete gitmek için yapılırdı. Öyle olunca da herkes önemser ve uğurlamaya gelirdi.

Ankara’dan İnebolu’ya
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=121636
24.7.2008

Kastamonu-İnebolu yolunda da bölünmüş yol çalışmaları yapılıyordu. Bu nedenle bozuk yollar çıktı karşımıza zaman zaman. Otobüsün penceresinden çekmeye çalıştığım fotoğraflar iyi çıkmadı, camlardaki yansımalar nedeniyle...
Seydiler’in içine girdik. Fazla beklemedik, yolcular indikten sonra devam ettik. Ancak otobüsten gelen sıradışı sesler ve tekerleklerden çıkan dumanlar kimi yolcuları tedirgin etti. Küre’ye uğramadık ve karşı yoldan Küre’yi izleyerek geçtik. Küre İkiçay’ındaki eski köprünün üzerinde büyümüş çam ağacının fotoğrafını çekmeyi başaramadım.

İnebolu’ya 15 km kadar kalmıştı, Doruk yakınlarında şoförümüz otobüsümüzü bir kır kahvesinin önüne çekti ve hep beraber indik. Otobüsümüz bozulmuştu. Bir saate yakın orada kaldık. Bu süre içinde fotoğraflar çektim. Bu fotoğraflar ve gördüklerim bir yazı olacak bugünlerde yazacağım... Otobüsümüz onarılınca yol çıktık.

İnebolu’nun plajı var mı?
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=121856
25.7.2008

Altmışlı yıllarda İnebolu Limanı içinde iki plaj vardı. Birinin kabinleri vardı ve parayla girilirdi, herkese açık olan diğeri bu plajın bittiği yerden başlardı ve kısa mendireğe kadar uzanırdı. İki plaj da sığdı, ince kumu vardı. Çocukluk yıllarımızda korkmadan kendimiz denize gelebilirdik. O zamanlar limana çok büyük gemiler gelemezdi, deniz kirliliği gibi kavramlar henüz yaşamımıza girmemişti.

SONSÖZ

12 Ekim 2006 gününden 25 Temmuz 2008 gününe kadar 179 yazı yayımlamışım. Bu yazıların hepsinde İnebolu var.

 
Toplam blog
: 1735
: 2429
Kayıt tarihi
: 22.09.06
 
 

27 Mart 1959'da İnebolu Yeşilöz Köyünde doğdum. Yeşilöz Köyü İlkokulu, Yeniyol İlkokulu, İnebolu ..