- Kategori
- Futbol
Fener, Yıldırım Gibi

Son yılların, spor alanındaki en büyük ve parlak başarılarından birine, şüphesiz ki Fenerbahçe Spor Kulübü imza attı. Taraflı, tarafsız herkesin sanırım bu hakkı teslim etmesi gerekiyor. Fanatizmden ve aşırı duygusallıktan arınabildiği ölçüde tabi.
Maddi ve manevi büyüklükler açısından, Türk spor camiasının en büyük organizasyonu, “Birinci Futbol Ligi”dir. Bu klasmanın son şampiyonu Fenerbahçe oldu.
Yine aynı parametreler zemininde, ikinci büyük yapılanma “Deplasmanlı Birinci Basketbol Ligi”dir ki bu arenada da dün gece, yine Fenerbahçe kupayı kaldırma başarısını gösterdi. Hem de son derece güçlü rakibini dört maç üst üste mağlup ederek.
Spor kamuoyumuzda gereken ilgi ve desteği göremese de bence son derece önemli bir organizasyon olan “Birinci Bayan Basketbol Ligi”nin en büyüğü kim oldu derseniz, tam da tahmin edeceğiniz ya da zaten malumunuz olduğu üzere, sorunun cevabı yine Fenerbahçe olacak.
Türk sporunun en önemli kupalarından biri olan Futbol Federasyonu Türkiye Kupası finalini de yine Fenerbahçe oynadı. Son derece tartışmalı ve hakem hatalarıyla dolu final maçının ardından Türkiye Kupası ikincisi oldu.
Şu anda Fenerbahçe Spor Kulübünün sahibi olduğu Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumu, ülkenin en modern stadıdır. Kapasite olarak da en büyüklerindendir. Avrupa’nın sayılı futbol kompleksleri arasına girmiştir. Bu konu, en az yukarıdakiler kadar önemli ve altı çizilmesi gereken bir diğer son dönem başarısıdır.
Tüm bu parlak sonuçların ardında tabi ki ülkenin en büyük camialarından biri vardır. Ancak camiaların büyük olması bu somut neticeleri alabilmek için tek yeterli şart değildir. En gelişmiş anlamıyla, gerçek bir spor kulübü gibi hareket edebilmek için, işini layıkıyla yapan bir yönetime ihtiyaç vardır.
Gerek futbol takımının; şampiyonluğunu ilan ettiği ve şampiyonluğunu kutladığı son maçlar da dahil olmak üzere lig ve kupa maçlarını gerekse basketbol takımının 4-0’lık final maçları serisini eksiksiz takip ettim. Orada bir gurur tablosu vardı. Ve bu tablonun baş kahramanı Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım idi.
O’nun, orada verdiği fotoğrafların, yüzündeki mimik ve ifadelerinin, yaşadığı haklı gururun; hakkında yapılan tartışma ve polemiklerin, haklı ya da haksız acımasız eleştirilerin, çeşitli kampanyaların ve birtakım kişi ve kurumların yanında ne kadar da farklı durduğunu, ne kadar da yüceldiğini ve sınıf atladığını adeta tasdik ve rapor ediyordu Türk spor tarihine.
Dikkat ederseniz, çok çok nadir yazdığım spor yazılarımdan, okuduğunuz bu sonuncusunda, özellikle dikkat ederek Fenerbahçe dışında bir takım, kulüp, camia ya da Aziz Yıldırım dışında bir başka isim kullanmadım. Spor yazısı yazmak konusunda geri duruşumun altında yatan en büyük sebep; son derece basit ve seviyesiz bulduğum, birtakım adamların yaptığı, birtakım sözümona tartışma ve polemiklere zerrece itibar etmememdir.
Ancak dün gece, İstanbul Abdi İpekçi Salonu’nda yaşananları da gördükten sonra, böyle bir hakkı teslim etmemenin sıkıntısını yaşadım kendi içimde.
Fenerbahçe Spor Kulübü ve bu kulübe gönül vermiş milyonlarca taraftardan oluşan büyük camiası, son yılların bu büyük başarılarını her zerresine kadar hak etmişlerdir. Gerisi laf-ı güzaftır.
Dilerim ve ümit ederim ki bu gurur tablosu; tüm kulüpleri ve spor dallarıyla Türk Sporu’nun dünya ligindeki gelişme ve başarısına sebep olmalıdır, örnek olmalıdır, yükseltilmiş bir çıta olarak telakki edilmelidir.
Nice yüzyıllara Fenerbahçe...