Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '08

 
Kategori
Blog
 

Blog yazarları da, gözaltına alınabilir mi ?

Blog yazarları da, gözaltına alınabilir mi ?
 

& ‘Tıkbank, Yorumbank, Blogbank ve Sayaçbank üzerine uzmanlaşmış ‘ Yüksek tık’ çılar ve Sayaçlar Yüksek Kurulu Başkanlığını elinden düşürmeyen bir bulog’cumuzun, bir yazısında ‘ <ı>Yeni yazılar çok okunuyor’ derken, diğer başka bir yazısında <ı>‘ Eski <ı>yazılar, yeni yazıların yaklaşık üçte biri kadar ilgi görüyor’ dediğini, hangisine inanacağımızı bilemediğimizi,

& Yazıları ile çok teknik, yaşantısında burnundan kıl aldırmayan, noktasız harfleri mecburen, klavye yapısından dolayı kullanıp, <ı>muzip klavyesiyle başı dertte olan, <ı>Sütçü Ramiz havasında, biraz da kıranta, veresiyeden önce peşin satan pozisyonunda, o deniz ülkesinde yaşayan, necip, şeffaf, tatlı dilli, kibar bir<ı> antidepresan olan bu bayın kimliğinin merak edildiğini, ‘<ı>Acaba kimdir?’ diye de sorduğumuzu,

& ‘İnternet yazarları da <ı>gözaltına alınmış! Diye haber veren bir blog’cumuz ‘ Bu arada dikkat edin. Soruşturulanlar arasında, bir düğünde, veya davette, o kişilerle aynı kare içinde görüntülenmişseniz, <ı>yandınız demektir’ dediğinde, bir yorumcunun ‘Bir dahaki blog toplantısı neden Bayrampaşa veya Buca’da olmasın?’ diye <ı>muzipçe sorduğunu,

& Sanal dünyadan, sanal varlıklara seslenerek ‘ <ı>Sanalda görülen <ı>kişilik, sanalda kalsın’ diyen bir blogcunun teknik terimlerle aşağıda yaptığı tariften, az daha nefes alamadığımızı, az daha <ı>ambulanslık olduğumuzu, şöylece dediğini: ‘Bizimkisi, sanal elektro dalgalara yansıyan düşüncelerimizin, örneksel dalgalara dönüşüp sayısallara aktarımı sürecinde, şifre sinyallerimizle bize yansımasıyle birlikte, tıpkı gök kubbede yankılanan ses dalgaları gibi web’den bütün varlıklara yansıyorsa, biz de biyolojik, fiziki varlığımıza duygularımızı da katarak mutlu oluyoruz’ diye bitirdiğini<ı>, elektrik çarpmışa döndüğümüzü,

& Bloglarda 3 ay ayrı kalan bir blogger’in, döndüğünde, sitenin şiir <ı>çöplüğüne döndüğünü, aşırma yazılar, dedikodularla boğuşanları gördüğünü, Türk toplumunun interneti zaten <ı>chat, flört, oyun ve seks ağırlıklı düşündüğünü, MB’ da seçkin ortamın olduğunu, çöpünü çatması için de kullanıldığını iddia ederek eski MB’un özlendiğini, editörlerimizi de yazar seçimi konusunda <ı>daha seçici davranmaya davet eylediğini,

& ‘Nereye gitsem… Ne yesem… Çok sıkıldım, çok bunaldım, başımı yaslayacak bir omuz yok! Bir uğraş buldum’ diye başlayan yazısı ile şahit olduğu bir <ı>dedi-kodu diyaloğunu bize aktaran sevimli, <ı>çıtı- pıtı bir blogcu’muzun yazısının şöyle devam ettiğini: ‘ Dinle beni. Birisi aradı. Bana da o anlattı. Mail attı. Ben de üye oldum. Ne hoş. Rumuzla girip, istediğin her şeyi yazabiliyorsun. Hatta istediğin kadar saçmalayabiliyorsun da. Şiir bile yazabilirsin. Ayol. Öyle edebiyata gerek yok. Yüzeysel de olur. Zaten edebiyattan kim anlıyor’ diyerek tam 12 satırlık yazısı ile <ı>blogculuğun ne hale geldiğini bizlere fantezi olarak naklettiğini, ‘İçi boş yazılar’ diye feryat ettiğimizde, kaynağının bu tür <ı>içi boş zihniyetlerden kaynaklandığını <ı>ossat anlamamıza yettiğini,

& Yazılarımı beğenmeyen, fikirlerime katılmayanlar, zahmet edip yorum yapmasın. Yorum kolay yazılmıyor, emek istiyor. Zamanım kıymetli. Sizinkiler de öyledir zahir. Oysa benim de yoruma ihtiyacım var’ diye bloğunda yazdığını, bu beyanlar karşısında biz de. ‘<ı>Masa olmazsa, sandalye verelim’ dediğimizi,

& Dünyanın en yaşlı blogcusunun 108 yaşında öldüğünden bahisle ‘ Bizim çarşıda en yaşlımız kim?’ diye soran üç aylık blogger’e yorumla şöyle cevaplar verildiğini: ‘ <ı>Taş devrinden bir ben kaldım’ ve ‘ Rahmetli dedem sağ olsaydı, ona da blog açardım’ dediğini, bu üç aylığın, şimdiden <ı>köşe kapıp, ilerisi için ümit verdiğini,

& Blog’cularımızın en aklı başında olanlarından eski bir <ı>Onpunto’cunun, blog yazarlığını işaretle: ‘ Belki de bu alana, söyleyecek sözü bitmiş, kendini tekrardan başka bir şey yapmayan çok sayıda köşe yazarının yerini dolduracak insanların keşfedildiği, verimli bir kaynak olmalı gelecekte.’dediğini, bu paragrafı, ‘Eli, vicdanı, vizyonu, şahsiyeti, geçmişi ve geleceği karanlık, ucube ve yobazlıklarla kaşarlanmış bazı <ı>kör vicdanlı köşe yazarlarımıza ithaf eylediğimizi,

& Yorum konusunda, hatları kadar fiziği ile de düzgün olan, yorum ve yorumcu eleştirisi yapan bir blog’ cumuz: ‘ Her okuduğuna insan, yorum yapamaz. Her yazılanı da okuyamaz. Buna, zaman da, yürek de yetmez. Arada küsenler açıkca beyan ederler, kimi içinde saklar. Çok özel, çok özel olmadıkça kim kime şapka çıkarır ki’ diyerek, - son modaya göre – <ı>yorumun daniskasını yaptığını, uygulamada ise guruplar, localar, yandaşlar, hemşehrilik, akrabalık, sevdalık, zafiyetlik, kibarlık, işgüzarlık’ larla karşılıklı göbek atar gibi yorumlaştıklarının bilindiğini, kıstasın. ‘Ne gaa kalite, ne gaa yorum!’ olduğu, ‘ <ı>Al gülüm, ver gülüm’ gerçeğinin, hala daha kafalara dank etmediğini,

& İktisadi kriz yüzünden dünyadaki bankalar sallanıp, bir bir devrilirken, bizim Milliyet Blog bankalarının şükür ayakta durduğunu, 'Tık-Tık' mudilerinin umumi arzusu üzerine her mahallede Tıkbank, Yorumbank, Blogbank' ların peşpeşe kurulduğunu,


BİLİYOR MUYDUNUZ ?

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..