- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Kan Çivileri
Irak’tan ulaşan son bilgilere göre: Amerika, düzeni sağlamak amacıyla, Azimiye’deki Şii ve Sünni bölgesini, 3.5 metre yüksekliğinde ve 5 kilometre uzunluğunda bir duvarla ayıracak. Duvarın yapımına 10 Nisan’da başlandı. İnsanlar kardeş gibi yaşayacaklarına, soyutlanarak, tecrit edilerek yaşamaya itiliyorlar. Kendimizi onların yerine koyalım bir an için. Onur kırıcılığın son aşaması değil mi ? Dünyanın öbür ucundan öfkeyle gelip başkalarının topraklarında bütün kötülükleri yaptıktan sonra halkı parçalara bölmek. Duvar bir zamanlar Almanya’nın Berlin kentinde de vardı. Fakat ne geçişler engellenebildi, ne de ölümler. Sonunda da yıkıldı. Sözde huzurun sağlanması adına yapılan bu çalışmanın mezhep ayırımını derinleştirmesi, tarafları tahrik etmesi kaçınılmaz. Türkmenlerin çoğunlukta olduğu Telafer kentinde ise, sık sık sokağa çıkma yasağı konmakta. Burada yaşayan insanlar depresif oldular.
20 Mart 2003 önemli bir tarih. Anımsanacağı üzere, bundan 4 yıl önce Amerikan ordusu Bağdat’a girmişti. Irak halkını Saddam’ın baskısından kurtarıp demokrasi getireceği yalanlarıyla başlattığı işgal halen sürüyor. Yaklaşık 700 bin kişi öldü ve 700 bin kişi de tutuklandı. Yüzlerce masum insan, evlerde - yollarda aşağılandı, işkence gördü.
Basındaki sevimsiz haberleri izlerken kafamda oluşan birinci soru: Amerika’nın neden savaşlara trilyonlarca dolar harcadığı ? Araştırıyorum: Görünen nedenlerin ve gerekçelerin tümü sahte. Asıl yürüttüğü işler: Koruyup kutsadığı İsrail’in düşman ya da tedirgin olduğu güçlü noktaları sindirmek, dağıtmak. Plan gereği bazı bölgelerde de başkalarını savaştırmak. Her zaman güç dengelerini korumak ve silah sektöründe devamlılık. Tehlikeli bir petrol hırsızı aynı zamanda.
Kendimizden örnek: Dış destekli terör, artık gövdemizde kanser. ABD Hükümeti ve batılı egemenler, PKK’nın bitirilmesine izin vermiyorlar. Öcalan Türkiye’de mahkum mu yoksa misafir mi ? Belli değil. Londra’daki Büyük Masonlara sormak lazım. Mahkumiyeti o kadar ayrıcalıklı ki bakımına oldukça özen gösterilmekte. Terörden bıktık. Can kayıplarımızla birlikte çözümsüzlük toplumumuza rahatsızlık veriyor. Anlaşıldı ki politikacıları aşan, hükümetleri aşan, kökü uzaklarda bir yapı.
Bu arada, Kuzey Irak’taki şımarık Kürt yönetimi, petrollerin denetiminin merkezi hükümete bırakılmasını kabul etmeyeceğini açıkladı. Petrol gelirlerinin nasıl paylaşılacağı ve günümüzde işletilmeyen petrol kaynaklarının denetiminin kimlere verileceği gibi hesaplar henüz netlik kazanmasa da, ABD’nin girişimleriyle hazırlanacak yeni yasa taslaklarının, Doğal Kaynaklar Bakanlığı tarafından tartışmasız kabul görmesi bekleniyormuş. Önlerinde başka seçenek yok.
Halkımız arasında çok kullanılan iki deyim var: 1- İt ürür, kervan yürür. 2- Deveyi havuduyla yutmak. İngiltere - Amerika - İsrail üçlüsü, dünyanın ciğerini sökseler; insan hakları adına yapılan ve Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından da uygun görülen bir eylem. Demokrasiyi, özgürlüğü yerleştirme bahanesiyle, kendi etkisi altına aldığı ülkelerin mal varlıklarına göz diken Emperyalizm: Sınırları, haritaları dilediği gibi değiştirmeye kararlı. Bugün Irak halkından sağ kalanlar ölümcül silahlara direniyor, topraklarını korumak için varlığını feda ediyor. Fakat bir ülkenin her şeyiyle batırılması, aylardır, yoldaki trafik kazası gibi aktarılmakta. Çok satılan gazetelere, çok izlenen televizyon kanallarına bakılırsa, yaşananlar doğal, yani bölgede sıcak gelişmeler oluyor. Seçilen görüntülerle dünya bilgilendiriliyor. Bu kadar basit sanki. Bilmiyorum belki de ben abartıyorum. Aydın sandığım biri de şöyle dedi: Pazarlarımızda her şey bulunuyor. Çok sayıdaki kanallarımızda ne güzel sürükleyici dizilerimiz yayınlanıyor. Ne güzel mankenlerimiz var. Süper klipler çekiliyor. Hayat devam ediyor. Düşünmek, üzülmek yerine eğlenmemize bakalım. Komşudaki gürültüler oradaki yaşamın bir parçası. Baştakiler düşünsün. Sesimi çıkarmadım. Bir sigara yaktım. Daldım gittim.
Amerika’nın İran’ı hedef aldığı ve saldırmayı düşündüğü gibi ürkütücü konular bizdeki kadar İran’da konuşulmuyormuş. Komşumuzu yıllarca hep gerici olarak bildik. Ne yazık ki bu tür yargıları insanımıza, medyamız armağan etti. Biz ilerici miyiz gerçekten ? Tartışılır.
Dikkatimi çekti: ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney, Irak’tan 2008 yılında çekilmelerinin İran’a büyük cesaret vereceğini iddia ederek, askerlerin görev sürelerini 12 aydan 15 aya çıkardıklarını söyledi.
İran yetkilileri: Nükleer programlarını barışçı amaçlarla kullanacaklarını defalarca belirttiler. Bu program bahane edilerek, İsrail - ABD ikilisinin bir saldırı düzenlenmesinin ters tepeceği, İsrail’in ekonomisi ve güvenliği aleyhine ciddi sonuçlar doğuracağı tahmin edildiğinden, operasyon askıda bekliyor. Bir süre önce, Oxford Araştırma Grubu ve Chatham House adlı düşünce kuruluşu: İran’a saldırmanın riskli olacağını açıklayan raporlar yayınladı. Fizikteki etki - tepki olayına çok benziyor. İran’ın, uzun menzilli füzelerini, İsrail’in Tel Aviv ve Hayfa kentlerini vuracak biçimde ayarladığı öteden beri zaten biliniyor.
İnsanlığın yüz karası savaşlar, büyüklerin küçükleri yutmasını hızlandırıyor. Üçüncü Dünya Savaşı çıkmadı ama çıkmış gibi rengi soldu dünyanın. Her şey ortada. Ölenler öldü. Kalanlar mengenede.
Claudius
Copyright
TYRANNOS Edebi Ürünler
İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz
20 Mart 2003 önemli bir tarih. Anımsanacağı üzere, bundan 4 yıl önce Amerikan ordusu Bağdat’a girmişti. Irak halkını Saddam’ın baskısından kurtarıp demokrasi getireceği yalanlarıyla başlattığı işgal halen sürüyor. Yaklaşık 700 bin kişi öldü ve 700 bin kişi de tutuklandı. Yüzlerce masum insan, evlerde - yollarda aşağılandı, işkence gördü.
Basındaki sevimsiz haberleri izlerken kafamda oluşan birinci soru: Amerika’nın neden savaşlara trilyonlarca dolar harcadığı ? Araştırıyorum: Görünen nedenlerin ve gerekçelerin tümü sahte. Asıl yürüttüğü işler: Koruyup kutsadığı İsrail’in düşman ya da tedirgin olduğu güçlü noktaları sindirmek, dağıtmak. Plan gereği bazı bölgelerde de başkalarını savaştırmak. Her zaman güç dengelerini korumak ve silah sektöründe devamlılık. Tehlikeli bir petrol hırsızı aynı zamanda.
Kendimizden örnek: Dış destekli terör, artık gövdemizde kanser. ABD Hükümeti ve batılı egemenler, PKK’nın bitirilmesine izin vermiyorlar. Öcalan Türkiye’de mahkum mu yoksa misafir mi ? Belli değil. Londra’daki Büyük Masonlara sormak lazım. Mahkumiyeti o kadar ayrıcalıklı ki bakımına oldukça özen gösterilmekte. Terörden bıktık. Can kayıplarımızla birlikte çözümsüzlük toplumumuza rahatsızlık veriyor. Anlaşıldı ki politikacıları aşan, hükümetleri aşan, kökü uzaklarda bir yapı.
Bu arada, Kuzey Irak’taki şımarık Kürt yönetimi, petrollerin denetiminin merkezi hükümete bırakılmasını kabul etmeyeceğini açıkladı. Petrol gelirlerinin nasıl paylaşılacağı ve günümüzde işletilmeyen petrol kaynaklarının denetiminin kimlere verileceği gibi hesaplar henüz netlik kazanmasa da, ABD’nin girişimleriyle hazırlanacak yeni yasa taslaklarının, Doğal Kaynaklar Bakanlığı tarafından tartışmasız kabul görmesi bekleniyormuş. Önlerinde başka seçenek yok.
Halkımız arasında çok kullanılan iki deyim var: 1- İt ürür, kervan yürür. 2- Deveyi havuduyla yutmak. İngiltere - Amerika - İsrail üçlüsü, dünyanın ciğerini sökseler; insan hakları adına yapılan ve Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından da uygun görülen bir eylem. Demokrasiyi, özgürlüğü yerleştirme bahanesiyle, kendi etkisi altına aldığı ülkelerin mal varlıklarına göz diken Emperyalizm: Sınırları, haritaları dilediği gibi değiştirmeye kararlı. Bugün Irak halkından sağ kalanlar ölümcül silahlara direniyor, topraklarını korumak için varlığını feda ediyor. Fakat bir ülkenin her şeyiyle batırılması, aylardır, yoldaki trafik kazası gibi aktarılmakta. Çok satılan gazetelere, çok izlenen televizyon kanallarına bakılırsa, yaşananlar doğal, yani bölgede sıcak gelişmeler oluyor. Seçilen görüntülerle dünya bilgilendiriliyor. Bu kadar basit sanki. Bilmiyorum belki de ben abartıyorum. Aydın sandığım biri de şöyle dedi: Pazarlarımızda her şey bulunuyor. Çok sayıdaki kanallarımızda ne güzel sürükleyici dizilerimiz yayınlanıyor. Ne güzel mankenlerimiz var. Süper klipler çekiliyor. Hayat devam ediyor. Düşünmek, üzülmek yerine eğlenmemize bakalım. Komşudaki gürültüler oradaki yaşamın bir parçası. Baştakiler düşünsün. Sesimi çıkarmadım. Bir sigara yaktım. Daldım gittim.
Amerika’nın İran’ı hedef aldığı ve saldırmayı düşündüğü gibi ürkütücü konular bizdeki kadar İran’da konuşulmuyormuş. Komşumuzu yıllarca hep gerici olarak bildik. Ne yazık ki bu tür yargıları insanımıza, medyamız armağan etti. Biz ilerici miyiz gerçekten ? Tartışılır.
Dikkatimi çekti: ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney, Irak’tan 2008 yılında çekilmelerinin İran’a büyük cesaret vereceğini iddia ederek, askerlerin görev sürelerini 12 aydan 15 aya çıkardıklarını söyledi.
İran yetkilileri: Nükleer programlarını barışçı amaçlarla kullanacaklarını defalarca belirttiler. Bu program bahane edilerek, İsrail - ABD ikilisinin bir saldırı düzenlenmesinin ters tepeceği, İsrail’in ekonomisi ve güvenliği aleyhine ciddi sonuçlar doğuracağı tahmin edildiğinden, operasyon askıda bekliyor. Bir süre önce, Oxford Araştırma Grubu ve Chatham House adlı düşünce kuruluşu: İran’a saldırmanın riskli olacağını açıklayan raporlar yayınladı. Fizikteki etki - tepki olayına çok benziyor. İran’ın, uzun menzilli füzelerini, İsrail’in Tel Aviv ve Hayfa kentlerini vuracak biçimde ayarladığı öteden beri zaten biliniyor.
İnsanlığın yüz karası savaşlar, büyüklerin küçükleri yutmasını hızlandırıyor. Üçüncü Dünya Savaşı çıkmadı ama çıkmış gibi rengi soldu dünyanın. Her şey ortada. Ölenler öldü. Kalanlar mengenede.
Claudius
Copyright
TYRANNOS Edebi Ürünler
İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz