Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

31 Temmuz '12

 
Kategori
Öykü
 

Zevkle Ölmek

Zevkle Ölmek
 

O mahalleye sürekli giderdik. İstanbul'da günün veye gecenin herhangi bir saatinde gidip uyuşturucu alabildiğimiz adres sadece o mahalledeydi. O yıllar çok zordu. Mahalleli bizim camiayı iyi tanırdı. Özellikle müzisyen abilerimizi. Uzun saçları ile mahalleye girdiklerinde roman kızlarının bakışları, gülümsemeleri dikkat çekerdi. Erkeklerin ise umurunda olmazdı bile.. . Onların tek derdi para kazanmaktı. Bizler de çok sık ziyaret ederdik. Bazı günler üç beş defa gittiğimiz anlar olurdu. Kendi semtimizde dahi insanlar bizlerden kaçarken onlar bize saygı, sevgi gösterirdi. Ya da bizler öyle zannediyorduk. Belki de gençliğimizin cehaleti veya bitirimlikle öyle düşünürdük.

Bu hata da benim hayat çizgimin yön değiştirmesine neden olacaktı. Diğer arkadaşlarım gibi...
 
Mahallenin tam orta yerinde yer alan iki katlı bir bina en çok uğradığımız evdi. Mahallenin çeribaşısı olan Maksut burada günün yirmi dört saati esrar satardı. Altmış yaşlarında, iri yapılı, gözlüklü adam gözlüğünün hakkını verecek kadar da mülayim bir insan görüntüsüne sahipti. Pencere kenarında oturduğu yerden her allahın günü gelen yüzlerce müşteriye satışını yapardı. Parası olmayanlara, bazı tanıdık simalara bile bedava esrar verdiği olurdu. Gözü toktu. Belki de çeribaşı olmanın vermiş olduğu sorumluluk gereği öyle davranıyordu.
 
Buranın farklı bir havası vardı. Bazı geceler İstanbul'da dolaşmadığımız yer kalmazdı ama sonunda  mutlaka bu mahalleye mutlaka gelirdik. Belki de tek rahatladığımız yer de burası olurdu .
Görünmeyen bir çekiciliği, cazibesi vardı mahallenin. Vedat benden daha eskiydi, daha sık giderdi mahalleye. Askerden yeni gelmiştim Şişli de bir ihracat firmasında gümrük elemanı olarak çalışıyordum. Vedat benden altı yaş büyüktü ve bir o kadarda sansar olduğunu bilirdim. O başlattı herşeyi... Bugüne kadar gelen o kabus yaşantıyı. Bir akşam üzeri pencerenin önüne geldiğimizde Maksut ile Vedat ın uzun süren koyu bir muhabbeti olmuştu. Bahçe kapısında beklerken ona saatimi işaret ettim. Geç kalıyoruz dercesine.
 
Sürekli polis baskını endişesi ile oraya girer çıkardık. Mahallede bir dakika bile fazla zaman geçirmek çok lükstü, tehlikeydi. Ama Vedat gibilerin umurunda bile olmazdı herhangi bir endişe. Ertesi günde yine iş dönüşü o pencerenin önüne geldik. Maksut  o gün birden Vedat'ı içeri davet etti. Vedat "Olur" derken yanıma geldi. Bana " Hadi çeri girelim" diyordu. Maksutla göz göze geldik. Çeribaşının evine girmek orada içmek bir tarafdan onore edilmek gibi bir durumdu. Çekinerek de olsa bunları düşünerek içeri girmiştim. Ya da ayıp olmasın diye...
 
İçeri girdiğimizde o iğrenç, berbat kokuyu yine çektik. Mahallenin her evi gibi aynı kokuyordu. Evlerin içersinde köpekler, tavuklar besleniyordu sürekli. İnsanların, hayvanlarla koyun koyuna yattğı yerlerden çıkan dehşet koku tüm mahalleye hakimdi. Nihayet yıllardır merak ettiğimiz evin içindeydik. Çeribaşı Maksut bir divanın ucuda otururken karısı Ziynet se diğer ucunda oturmuş esrarı paketliyordu. Üç ihtiyar adam ise Maksutun dizinin dibinde yere bağdaş kurmuş halde oturuyordu. Ziynetin üç erkek abisiymiş bu adamlar... Ziynet gibi bir deri bir kemik kalmış vücutları, kara suratları ile kardeş oldukları her hallerinden belli oluyordu. Biz de kapının dibinde iki tabureye oturduk. Üç adamdan birisi esrar saraken biri kağıdı, diğeri tütünü ayıklıyordu. Hazır olan sigaralar yakılması için Maksut'a veriliyordu. O yaktıktan sonra karısına, karısı, üç adama onlarda içtikten sonra bize veriyordu. Bir sigara daha bitmeden öbürü geliyordu. Peş peşe hiç durmadam adamlar sigara sarıyordu. Şaşırmıştım... Odanın içi dumandan geçilmezken biz daha üçüncü sigarda tıkanmıştık. Vedat kulağıma fısıldarken bunların günde yaklaşık olarak yüze  yakın sigara içtiğini anlatıyordu.
 
Ziynet benim kim olduğumu Vedat'a sorarken o da benim bir şirkette çalıştığımı askerden yeni terhis olduğumu anlatıyordu. O anlatırken Maksutla yine göz göze geldik. Üç adam ise konuşmalara göre kafalarını aynı anda çeviriyordu. Ziynetin seslenmesi ile kapı açıldığında onu gördüm. Onsekiz yaş civarında geleneksel romam kıyafeti ile çok süslü bir kız içeri girdi. Bir tepsi içine köfte getirmişti. Tabaklarla  servis yaparken bir kaç kez bakıştık. Vedat omuzuma vururken "Adı Canan bunun, Maksut'un en küçük kızı nasıl güzel mi bari? " diye soruyordu. O kadar güzel olmamasına rağmen vücut hatları daha çok dikkatimi çekmişti. Bize de tabak verecekken Vedat istemedi. Pencere önüne gelen insanları da izliyorduk. Mahallenin serserileri, suçluları, esnafları yanı sıra mahalle dışından gelen düzgün kıyafetli, elit gözüken  müşteriler karışık bir halde gidip geliyordu. Maksut duruma göre kimine bağırırken kimine de gülüyordu .Otuz koca sene bu pencere önünde bir gün bile aksatmadan işlerini yönetiyormuş. Tabii ki ara sıra cezaevi yolculuklarında bugünler aksarken yokluğunu Ziynet hissettirmezmiş.
 
O gün geç saatlere kadar içtik. Ertesi gün iş dönüşü yine geldik. Parayı verdikten sonra Vedat "Gel bugün de takılalım" dedi. Bana sormadan içeri girdi. Ben tereddüt ettim. Canan kapıya çıktı."Gelsene" diyordu gülücükler saçarak. İçeri girdiğimde Canan bize ayrı bir oda hazırlamıştı. "İsterseniz odaya girmeyin burası daha sakin, burada için" diyordu. Maksut'un sesini duyduk. "Hoşgeldiniz keyfinize bakın" diye sesleniyordu. Ara sıra kağıt bittiğinde Vedat odaya geçiyordu. İnanılmaz bir şeydi. Mahalle çeribaşısının evinde bir odamız olmuştu. Biz içerken Canan bir balerin gibi odalardan odalara geçiyordu. Sürekli gülüyordu, bir ceylan gibi ürkek bir kuş gibi cıvı cıvıldı. Ertesi gün bir daha geldik. Onbeş gün hiç aksatmadan geldik.
 
Onaltıncı gün Vedat yoktu. Sanki yer yarılmış misali içine girmişti Vedat. Gidip gitmemekte kararsızdım ama sanki gizli  bir güç beni oraya çekiyordu. Bir poşet bira ile pencere önünde ona bakıyordum. Maksut gülüyordu. Sadece başını oynattı. "Geç içer" dercesine. Canan yine renk saçıyordu. Muhteşemdi. Makyajıyla, kokusuyla, vücuduyla oda içersinde dönüyordu. Oda içersini süpürürken oturduğum tabure çevresinde dönmeye başladı. Elindeki süpürgeyle dans ediyordu. Başım dönüyordu. Esrarı, biraları çöldeymişcesine peş peşe sınırsızca içmeye başladım. İçerken sanki onu öpüyordum. Bu bir rüyaydı. Zevkin doruğuna ulaşmak böyle bir şey miydi acaba? Ya o acı? Zevk ile anında acı yer değiştiriyordu. O beyaz renk nasıl kırmızı bürünüyordu. Sesler, çığlıklar o feryatlar neydi? Ulumalar, ya hırlamalar ya o dişler o pençeler neydi? Gözlerimi açtığımda bir yatakta uzanmıştım. Bu oda nereden çıkmıştı? Adeta feci bir dayak yemiştim. Çarşafta ki kan lekeleri neydi?  Ya vücudumdaki pençe izleri, sıyrıklar?
 
Pantolunu, gömleği kapmam ile kapıdan çıkmam bir oldu. Kafamı çevirdiğimde korkudan gözlerim yerinden fırlayacaktı. Pencerenin bir ucunda Maksut diğer ucunda Ziynet ortasında ise üç adam bana gülümseyerek bakıyordu. Arkama bile bakmadan kaçmıştım mahalleden. Bu uğursuz yere bir daha gitmemeye tövbe etmiştim. Yemin ettim. Her olayda olduğu gibi adeta canımı kurtardığıma şükür etmiştim. Bir aya yakın bir süre ağzıma bira dahi sürmedim.
 
Bir gece kahve kapandığında bir masada oturan iki adamın tuhaf bakışlarıyla karşılaştım. Ertesi gün kahvede yine onlara rastladım. Adamlar sanki beni izliyordu. Bir hafta sonrada bizim sokağın köşesinde iki adama rastladım. Onlara çok benziyordu. Kara suratlı adamlar Maksut'un evinde gördüğüm üç ihtiyar adamın gençliği gibi görünüyordu. Çok geçmeden bir tanesini çalıştığım şirketin karşısında kaldırımda oturmuş halde sigara içerken gördüm.
 
Midem bulanıyordu. Karnıma bir hançer saplanmıştı. Soru soran gözlerle bana bakıyordu bu adamlar. Beni takip ediyorlardı. Semtimizin eski yaşlı büyüklerinden arnavut Fahri diğer lakapı ile şeytan Fahriye koştum. Başından sonuna kadar her şeyi ona  anlattım. Ben anlattıkça o öksürüyordu. Elindeki esrarlı sigarayı parçaladı. Haykırıyordu. "Tam b..a battın. Bu alemi az çok bilmene rağmen bu hatayı nasıl yaptın? Sana artık mahalleye  hoşgeldin derim. Bir roman kızını üstelik çeribaşının kızıyla he... Onu becericen sonra da kaçacan he? Bir geceyarısı gırtlağını kesmedikleri için o kıza dua et. Hala anlamadın mı? Bir bakıma şanslısın. Sen seçilmiş bir insansın. Onlar seni bekliyor"  diyordu.
 

 
Toplam blog
: 39
: 393
Kayıt tarihi
: 19.01.12
 
 

Serbest ticaret ile iştigal ediyorum. Çeşitli sivil toplum örgütlerinde aktif görevlerde bulundum..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara