Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

30 Aralık '13

 
Kategori
Deneme
 

Gezi yılının son günü

Gezi yılının son günü
 

2013. Bağzı Şeylere Öyküler'in yazıldığı yıl.


İnanılmaz olayların yaşandığı bir yılın sonunda ne yazabiliriz? 
 
13 Ocak 2012 blog dünyasındaki doğum tarihim sayılabilir. Can madenciliği (1) yapmayı umarak bir adım atmıştım. Böyle hızlı akan bir ortamda güzellikleri görmek kolay değil. Sanat dünyasından (2) yansımalar parlayıp sönüyor, aradaki elmaslar toprağa gömülüp bir gün yine ışık yüzü görmeyi bekliyor. Bir ateş yanıyor epey uzakta. Ulaşmak emek istiyor. Ama yazılanlar kaybolmuyor, iletişim çağında yeni bir boyuta taşınıyor. Sanat Dünyası (4) üzerinde Selim İleri'nin eski bir yazısı (5) paylaşılarak geçmişe bir pencere açılabiliyor. 
 
"Aziz Efendi'nin 1796/97'de yazdığı Muhayyelât, eski hikâyemizin tüm özelliklerini az çok içermektedir. Serveti Fünun Edebiyatı, realizm ve natüralizm akımlarına bağlanmakla birlikte, romantizm'den pek kopamamıştır. Halit Ziya'nın öykülerinde bu kargaşayı açık seçik görebiliriz. Hüseyin Rahmi Gürpınar akımların dışında kalarak, 1889'da "uzun öykü" niteliğini taşıyan ilk romanı Şık'ı yayımlar. Ömer Seyfettin, öyküye gerekli ağırlığı tanıyan ilk yazarımızdır. Peyami Safa Gençliğimiz adlı bir uzun öykü yayımlar. Daha sonraki romanlarının çekirdeğidir bu yapıt. Cumhuriyet döneminin gerçekten yetkin öykücüsü Memduh Şevket Esendal'dır. Esendal, yaygınlık kazanmış olan Ömer Seyfettin öykücülüğünü karşısında bir yenilikçidir. Maupassant'dan kaynaklanan "giriş-düğüm-sonuç" öykücülüğü Esendal'la geçerliğini enikonu yitirir. Mahmut Yesari'nin tek öykü kitabı, Yakacık Mektupları, popülist bakışın gözde konusu "verem edebiyatı"na gerçekçi, gözlemci boyutlar getirmesiyle ilginç, ustalıklı, yalın bir yapıttır. Cumhuriyet öykücülüğüne denizi, denizden ekmeğini kazananları getiren yazarımız Halikarnas Balıkçısı'dır. Ahmet Hamdi Tanpınar, 1943'te, Abdullah Efendi'nin Rüyaları'yla öykücülüğümüzde kişisel kargaşanın, kişilik yanılsamalarının, yaşamı gerçekliği dışında da algılamanın çok başarılı örneklerini verir. Sabahattin Ali daha ilk yapıtı Değirmen'de "Kanal" öyküsüyle tutumunu belirler: Ülkeyi, ekonomik yapısı içinde kavrama ve yansıtma tutkusu. Giderek hırçınlaşan, coşan bir anlatımla tutumunu sürdürür Sabahattin Ali. Sevmek, ülkeyi ve insanlığı sevmek, kişisel bir bakışla Sait Faik için de değişmez bir dünya görüşüdür. Sevgi gereksinmesi Sait Faik'te aşılmaz noktalara ulaşır. Yazarın öykülerinde insanın insana besleyebileceği her güzel duygu, inanılmaz inceliklerle dile getirilmiştir. Kötülük karşısındaki onurlu başkaldırı, kökenini kişisellikte bulsa da, okuru bilinçlendirmekte gecikmez. Ülkenin köylüsüne, emekçisine eğilen bir öykücülük anlayışı Sabahattin Ali'den sonra yaygınlık göstermiştir.
 
İkinci Dünya Savaşı'nın çalkantıları arasında yaygınlaşan bu öbeğin bellibaşlı yazarlarını sıralayalım: Orhan Kemal, Kemal Tahir, Kemal Bilbaşar, Cevdet Kudret, Samim Kocagöz ve 1950'den sonraki çalışmalarıyla Yaşar Kemal. Haldun Taner, 1945 sonrası türk öykücülüğünde taşlamacı, buruk gülümseyen, yergici tutumuyla kendine özgü bir yer yapar. Necati Cumalı'nın öykülerini iki aşamada gözlemleyelim: -Yalnız Kadın, Değişik Gözle kitaplarında derlediği, şiirsel izlenimlerle yüklü öyküler. -Susuz Yaz ve Ay Büyürken Uyuyamam'da topladığı gerçekçilik kaygısı taşıyan ürünler. Ceyhun Atuf Kansu ülkesel görünümlerle yüklü, duru bir dille yazdığı öykülerini bugüne dek kitapta toplamamıştır. Zeyyat Selimoğlu denizi, Karadeniz Bölgesi'nin insanlarını anlatmak amacında. Köyden kente uzantılar taşıyan, köyü kentliye anlatmayı amaçlayan öykücülüğün başında Fakir Baykurt'u anabiliriz. Enstitülü yazarlar kuşağından Talip Apaydın alçakgönüllü bir tutumla, içten bir bakışla köyü, kasabayı, kente göçmüş köylüyü değerlendiriyor. Başaran bu soy öykücülerin en az, ama en iyi yazarı, Köyün ekonomik çıkmazlarını, köylünün tasalarını vurgulamakla kalmıyor, bize, kente göçüp kentlileşmiş aydın köy insanını da tanıtıyor. Vüs'at O. Bener, çağdaş Türk öykücülüğünün önemli yazarlarından biri. Dost ve Yaşamasız adlı yapıtlarıda anlatım ustalıklarına, konuyu işleyişte kendinden önceki örnekleri aşan yeniliklere rastlıyoruz. Öykü yazımına ve öyküsel dile büyük katkıları olan bir yazar da Bilge Karasu'dur.
 
Troya'da Ölüm Vardı adlı yapıtı Karasu'nun öyküde bütünlük arayışını imler. Bu dönemde yeni bir öbeklenme, bir araya gelme çabası belirir. Onat Kutlar, Erdal Öz, Adnan Özyalçıner, Yusuf Atılgan, Demir Özlü, Ferit Edgü, Orhan Duru, Leylâ Erbil; daha değişik tutumlarla Tahsin Yücel ve Demirtaş Ceyhun sözlerini etmek istediğim öykücüler. Günümüz öykücülüğünün en önemli adlarından biri, bence, Füruzan. Parasız Yatılı'nın (1971) yayımına dek dergilerde tektük öykülerine rastlıyoruz yazarın. Oysa Parasız Yatılı'dan sonra Füruzan'ın iyice hazırlıklı bir tutumla, durup dinlenmeksizin ürün verdiğini görüyoruz. Günümüz öykücülüğünün yaygın adlarından biri de Bekir Yıldız. Çarpıcı, sarsalayıcı öyküler yazdı Bekir Yıldız. Tomris Uyar'ın öykülerini iki öbekte toplayabiliriz: - İpek ve Bakır'da (1971) derlediği "bulanık ayrıntılara" dayanan incelikli çözümleyici öyküler. - Ödeşmeler'deki gerçekçilik kalıplarını zorlayan ürünler. Sevgi Soysal'ın öykülerinde değişik kişilere, değişik boyutlarda rastlarız. Tante Rose adlı yapıtında, Almanya'nın küçük bir kentinde yaşamış bir küçük burjuva kadınının serüvenlerini izliyoruz. Şiire dayalı, ince bir taşlamacılık öne geçiyor bu yapıtta. Necati Tosuner derin acılarla yüklü bir "ben" kişisini, arı bir dille, buruk imgelerle besleyerek yansıtıyor. Osman Şahin'in ilginç bir dil anlayışı var. Hulki Aktunç'un henüz dergilerde kalan öykülrinde kasabadan kente yıllar önce göçüp de, bir türlü kentlileşemeyen -ya da kentlileşmek istemeyen- ailelerin, toplumsal tarihimiz içindeki serüvenlerini buluyoruz. Selçuk Baran zaman zaman duyarlıklı, zaman zaman kurgusal kalmayı deniyor. Duyarlığın ağır bastığı öykülerde -örnekse "Kavak Dölü", "Konuk Odaları"- çok daha başarılı yazar. Adalet Ağaoğlu, Yüksek Gerilim'le katıldı öykücülüğümüze. Günün sorunlarına tarihsel görüş açısı içinde yaklaşıyor. Zaman'ı, doğa'yı, nesneler'i bile birer öykü kişisi kılabiliyor Ağaoğlu. Oğuz Atay, romanlarının yanı sıra öykü de yazıyor. Korkuyu Beklerken yazarın ilk öykü kitabı. İnce bir alaycılık, üzünçle koşutluklar arayarak karşımıza çıkıyor Korkuyu Beklerken'de. Anlatım özgünlüklerine önem veriyor Atay. Kendine özgü bir tutum içinde, düşündürücü boyutların eşliğinde okunması gerekli öyküler yazıyor."
 
Yukarıdaki paragrafta, Selim İleri'nin çok farklı koşullarda dizilip bir dergide basılmış yazısında sözü edilen ve bazıları şimdi aramızda olmayan yazarların adları var. Genç bir yazarın 1975'te çektiği sararmış bir fotoğrafa benziyor.
 
Can madenciliği yapamadım. Ama günlük esintilerle ve özel günlerin çağrışımlarıyla yazmaya başladığım küçük yazılar bir uzun öyküye dönüştü. 14 Şubat, 8 Mart, 1 Mayıs derken yılın son günü geldi. Selim ile Sima (6, 7) tamamlandı.
 
....
 
Bu yeni dünyada yazarken başlangıçta özel günleri (8, 9) dikkate alıyordum. Galiba bunlara gerek duyuyoruz, yaşamın sıkıcı yinelenişinden kısa süre için kurtulmamızı, farklı anlamlar bulmamızı sağlıyorlar. Dünya güneşin, ay dünyanın çevresinde dönerken biz kendi başlangıcımız ve sonumuz arasındaki sıkışmışlığımızı aşmaya çalışıyoruz. Takvimlerimiz ister güneş ister ay dönümlerine baksın, yıllarımız ister sayıların ister Çin takviminde kullanılan Dünya Dalları'yla, yani [1:zi(fare) 2 chou(ox) 3:yin(kaplan) 4:mao(tavşan) 5:chen (ejderha) 6:si(yılan) 7:wu(at) 8:wei(koyun)  9:shen(maymun) 10:you(horoz) 11:xu(köpek) 12:hai(domuz)] olarak hayvanların adlarıyla anılsın, ancak içinde olduğumuz zamanı yaşayabiliyor, geçmişi bilmek, geleceğiyse öngörmek istiyoruz.
 
İlk yıl geçtikten sonra özel günler eski değerlerini yitirmeye başlıyorlar. Yüzlere mutlu gülümseyişlerin zorlukla bile yapıştırılamadığı tükenmiş evliliklerin yıldönümlerinde olduğu gibi. Yine de içlerinden üçünün anlamı hep var.
 
1 Eylül, barışın değerini unutmamak için mutlaka yaşanmalı. (9)
 
14 Şubat, sevginin günü (10) olarak mutlaka anılmalı. Tüketimi körüklemek, ekonomiyi canlandırmak için değil. İnsanın değerini anlamak, birbirini doğanın barışçıl parçaları olarak sevmek için.
 
Bir parantez açarak 14 Şubat'ın ayrıca öykü günü olarak kutlandığını belirtmeliyim. Kemal Gündüzalp'in hazırladığı 2012 Öykü Yıllığı'nda (11) İnci Aral'ın "Öykü Işıktır" başlıklı "2012 Dünya Öykü Günü Bildirisi" de var. Kitapta önceki yılın içinden öykülü esintiler geliyor. "Kitaplardan Seçilmiş Öyküler" başlığıyla Ahmet Büke ve Cemil Kavukçu, "Dergilerden Seçilmiş Öyküler" ile Ayşegül Ünal, Birgül Oğuz, Ferda İzbudak Akıncı, Gökçe Parlakyıldız, Mehmet Fırat Pürselimoğlu, Melike Uzun, Merve Koçak, Nazmi Bayrı, Pelin Buzluk, Semih Erelvanlı, Semra Bülgin, Serap Işık, Tülay Güzeler, Türker Ayyıldız, Yalçın Tosun ve Zeynep Sönmez, "2012 Öykü Ödülleri" altında Yalçın Tosun, "2012'de Yitirilen Öykücüler" altında Burhan Günel ve Celal Hafifbilek, "Fantastik Bir Öykü" ile Barış Müstecaplıoğlu, "Çeviri Öyküler" altında D. H. Lawrence ve Salih Badili yer alıyor.
 
Yılın son günüyse eskiyi değerlendirip yeni ve daha güzel başlangıçlar yapabilmek için unutulmamalı.
 
Kapatmak üzere olduğumuz döneme bir ad verilecekse de kuşkusuz Gezi Yılı denmeli. Taksim'deki bir park, toprağa ve yaşama sarılmanın, ayağa kalkmanın simgesi oldu. İnsanların birbirini anlayıp kucaklaması, öfkeli saldırıları sevgiyle püskürtebilmesi, doğanın uyumlu parçaları olup yaşama sarılabilmeleri için güç verdi, umut ışıkları yaktı, kentlerin boğulduğu gaz bulutlarının içinde "Bağzı Şeylere Öyküler" (12) yazıldı.
 
 
 
 
4. Mehmet Arat, Sanat Dünyası 2012 Uzaklardaki Ateş, http://mehmetarat2000.blogspot.com/2013/05/sanat-dunyas-2012-uzaklardaki-ates.html
 
5. Selim İleri, Türk Öykücülüğü Özel Sayısı, Türk Dili Dergisi, 1975, http://www.worldshortstoryday.org/tr/data/selim_ileri.pdf
 
6. Mehmet Arat, Teşekkür ve "Yılın Son Günü" için bir randevu, http://blog.milliyet.com.tr/tesekkur-ve--yilin-son-gunu--icin-bir-randevu/Blog/?BlogNo=384210
 
 
 
 
 
11. Mehmet Arat, 21. Yüzyılın Yükselen Sesi: Öykü (2012 Öykü Yıllığı Üzerine), http://www.pinterest.com/pin/365354588492123449/
 
12. Mehmet Arat, Kadınlar Nerde, https://www.facebook.com/mehmetarat2000X
 
Toplam blog
: 72
: 274
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

1958 doğumlu. Mühendislik eğitimi aldı. Teknik alanda çalışırken kültürel konulara ilgisini sürdü..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara