Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sabiha Rana Melekler Yüreğinizden Öpsün

http://blog.milliyet.com.tr/sabiharana

12 Aralık '07

 
Kategori
Blog
 

Onlar KOCAMAN çocuklar ''Pirmete''

Onlar KOCAMAN çocuklar ''Pirmete''
 

Pirmete


- Heyy çocuklar, şu karşıdan kendisiyle söyleşerek gelen beyefendi, ''çapraz düşünen adam'' bizim Pirmete değil mi?
- Ta kendisi efendim..
- Çocuklar, efendim dediniz de aklıma geldi. Bugün söyleşi yaparken aman dikkat edelim de ''efendim'' kelimesini elimizden geldiğince kullanmayalım çünkü;ne zaman efendim diyorum Pirmete Beye, ''efendiniz kalem odasında'' deyip bir dilekçe uzatıyor bana doğru, meğer fazla resmileştirdiği için, pek sevmezmiş bu efendim kelimesini.. Gözünüzü seveyim, dikkat edelimde kendisini bizim gönülmabedimizde evinde gibi hissetsin.. Hem siz bilmezsiniz, bu adam çapraz düşünür, çapraz yazar, sonra bir bakarsınız arkamızdan ileri geri söylenir, benimle el gibi söyleşti, adı üstünde çingene deyiverir..

- O ooo kimler gelmiş, kimler gelmiş, hoşgeldiniz Sevgili İbrahim Bey,''Pirimiz Pirmete'' nasılsınız?
- Yaktın beni çingen Sabişş
- Hayırdır ağbim? Allah korusun. Oda nereden çıktı şimdi, daha gelir gelmez, bu ne ateş?
- Neyse söyleşinin sonunda izah etmeye çalışırım.. Hem bak, söz verdim, gecikerek de olsa borcumu eda ediyorum. Hoş gör lütfen.
- Aaa Sevgili Pirmelek'im, aramızda azıcık gecikmenin lafımı olur, biz sizi gerçekten çok hoş gördük, öyle değil mi çocuklar? :)
- Şimdi önce peşin bir pazarlık yapalım seninle
- Anlayamadım efendim? Sevgili Pirmelek alışveriş yapmayacağız ki sizinle, biz bize bir söyleşi, bunun pazarlığı mı olur mirim?
- Bak, ben öyle formata mormata gelen adam değilimdir (Senin çapraz herif dediğin tip yani). O nedenle.
- Sizde çok hoşsunuz, bu yüzden de çok aferdersiniz hangi nedenle? ''Adama bak ya, daha gelir gelmez'' (Burayı içimden söylüyorum! :)

- Benim ağzıma demediğim lâf sokuşturma Sabiş. Ne diyosam onu yaz. Sonradan ortaya çıkıp da siyasîler, mankenler, futbolcular falan gibi „Sabiş benim sözlerimi çarpıtarak yansıtmıştır“ gibi savunma pozlarına girmeyeyim.

Benimle löportaj yaparken, Muzaffer Abi’de olduğu gibi iki lâfın başında „efendim“ falan deme. Benim ayranım kabarır. Efendiliği kim kaybetmiş ki ben bulayım. O nedenle çapraz herif demiyor musun bana zaten?.. Ama „efendim“den vazgeçemiyorsan, illâ diyeceksen, şartım şudur: Benim sana bütün cevaplarımı şu cümleyle başlat (yani yetki veriyorum, ilave et!): „Efendin kalem odasında Sabişcim.“ Anlaştık mı?:-) (Valla silah zoruyla anlaştık efendim.)„Efendin kalem odasında Sabişcim.“ Evet efendim öyleymiş sizden öğrendik..„Efendin kalem odasında Sabişcim.“ :)

Bana siz deme artık.. (BU MADDE AŞAĞIDAKİ SATIRLAR OKUNDUKTAN SONRA İLAVE EDİLMİŞTİR. OKUYANLARIN BİLGİSİNE!)
- Anlaşıldı efendim..„Efendin kalem odasında Sabişcim.“ Siz meleklerle aranızdan çekilmemi ve baş başa bir söyleşiyi tercih ediyorsunuz.. Ne diyelim usta sizsiniz buyurunuz..
- Şimdi Ya Allah deyip sorularına ve cevaplarıma geçiyorum..

Sevgili okuyucular, bu satırdan sonra, klavyemi ve emekleyen kalemimi Pirmete Beye takdim ediyorum.. Şimdi hepbirlikte söyleşinin mevsimindeyiz ve okuyan kulaklarımızla birlikte gölgeleniyoruz.

BİR: Nasıl bir çocuktunuz? (Haaa bak şimdi aklıma geldi. Yukarıya bir 3. madde daha ekle ve bana siz deme artık. (hemen ekliyorum efendim :) O kadarcık hukukumuz var, dii mi ama!) (Olma mı efendim, hemi de efendim kalem odasındayken :) buyurunuz efendim, cümle Milliyet Blog ve gözlerimiz faldır faldır sizi okuyor.)

EL CEVAP: Hem ele avuca sığmaz, hem de çocuk yaşta molla duruşlu. Anlayacağın, mahallenin bebelerine hem dayak atar, hem söz dinletirdim. Ayrıca çocuk molla demişken, lise bire kadar falan namazında niyazında bi oğlandım. Yetiştiğim kent ve çevre öyle istiyordu. Ama mahallenin veletleriyle onun da kendimize göre eğlenceli yollarını bulmuştuk. Teravih namazlarında cemaatin ayakkabılarının yerlerini değiştirmek falan gibi. Sonunda bir teravih namazı öncesi dede evimin avlusunda abdest alırken „ana beni eversene“ türküsünü söylerken yakalandım büyüklerime (Çok ciddiyim!). Ve o günden itibaren benden kimse artık namaz niyaz istemedi. Bu herif adam olmaz diye düşünmüş olmalılar. Yani üzerimdeki mahalle baskısı bıçak gibi kesiliverdi. Tüm bunlardan annemin babamın haberi olmadı. Memurluk bu, Türkiye’nin çok uzak bir ilindeydiler. Onlar olsa yanımda, zaten kimse baskı maskı kuramazdı üzerimde.

İKİ: Hiç unutmadığın bir çocukluk anın var mı?

EL CEVAP: Olma mı hiç!.. Bulunduğumuz nahiyede (şimdi çoktandır ilçe) bir sel baskını olmuştu (Kızılırmak’ın kolu Çekerek ırmağı). 4 – 5 kişi öldü. İkisinin cesedi bulunmuş, vücutları delik deşik, barsakları dışarı taşmış halde görmüştüm bulunduklarında. Hiç gözümün önünden gitmez… Bir de 7 yaşındaki benim küçüğüm kızkardeşimin sarılıktan ölümü. Ben 9’umdaydım ve o gün okullar açılmış, ben 3. sınıfa başlamıştım. Ölmese, o da aynı gün 1. sınıfa başlayacaktı. Ölüm döşeğindeki o sapsarı bedenini hiç unutamam. Bunlara anı denilebilir mi bir çocuk için, bilemiyorum. Ama bugün bile düşündükçe etkilenirim.

ÜÇ: İlkokulda öğrendiğin ve severek hatırladığın bir okul şarkısı?

EL CEVAP: Daha dün annemizin kollarında yaşarken… Ve dağ başını duman almış. Sadece hatırlamam, bugün bile seve seve söylerim.

DÖRT: Çocukluk arkadaşların arasında ilk aklına gelen?

EL CEVAP: Levon. Ermeni kökenli. En iyi arkadaşımdı. Ailece de çok dost ve içiçeydik. Özellikle günümüze baktığımda çok anlamlı buluyor ve önemsiyorum bunu. Bir de, gerçi çocuk değildi, ama hep öğretmenim Nihal Hanım aklıma gelir. Aşık olmuştum ona bacak kadar boyumla.

BEŞ : Mahalledeki arkadaşlarınla hangi oyunu severek oynardın ?

EL CEVAP : Karanlık samanlıklarda, ahırlarda, bodrumlarda gölge oyunu. Mukavvadan kendi kesip biçtiğim, eklemlediğim Karagöz, Hacivat, Zenne figürleriyle bir perde arkasında ve iki yanımda iki mum ışığında şov yapardım bebelere. Kendi harçlığımı kendim kazandığım ilk yıllardır. Nakit zordu o zamanlar. Bebeler komşunun kümesinden ya yumurta, ya da kendi evlerinden halkalı şeker getirirler, ben de biriktirdiklerimi bakkala satardım .. Haa bir de doktorculuk oynamayı severdim.

ALTI : Hangi komşunuzu sevgiyle hatırlıyorsun ?

EL CEVAP : Ayırt etmiyorum, Sabişciğim. Bugünkü komşuluk ilişkilerine bakıp da o zamanları düşününce birini ötekinin önüne koymam haksızlık olur diye düşünüyorum. Eksik cevabımı mazur gör, tamam ?

YEDİ : Çocukken en çok neyi hayal ederdin ?

EL CEVAP : 2000 yılını görebilmeyi. O 3 sıfır bana çok büyülü gelirdi ilkokuldaki tarih derslerinde çağları öğrenirken. Dua bile etmiştim, Allahım bana 2000 yılını göster, bir defacık 3 sıfırla bir tarih atayım, ondan sonra istersen canımı al diye. Sevgili kuluymuşum ki, şimdiye kadar cabadan 7 yıl bağışladı bana. Hamdolsun. Duam kabul olsa 54 yaşında emekli olamadan mevta olacakmışım yani.

SEKİZ : Çocukken seni en çok neler korkuturdu ?

EL CEVAP : Enterhasan bir soru. Al sana dürüst bir cevap: Seninkilerden korktuğum gibi hiçkimseden korkmazdım (İlkokul 1). Büyüklerim evden fazla uzaklara gitmememi, yoksa beni tahtacıların kaçırabileceğini söylerlerdi. Oturduğumuz lojmana yakın bölgede de çadırları falan olurdu. Kaçırılmak çok kez rüyalarıma bile girmiş, kann ter içinde uyandığım olmuştur.

DOKUZ: Çocukken okuduğun ve etkisinde kaldığın bir kitap var mı?

EL CEVAP: İki tanedir. Daniel Defoe’den Robinson Crusoe ve Jack London’ın Deniz Kurdu. Bu ikisi ilk gerçek hayat derslerimi aldığım kitaplardır.

ON: Çocukluğunda gönül hoşluğuyla yaptığın bir iyilik hatırlıyor musun?

EL CEVAP: Var elbette. Orta 1’deydim. Yabancı dilim torbadan Almanca çıktı. Sınıf geçecek kadar öğrendim. Bildiğim tek tük kelimelerin yardımı ve biraz da Karagöz-Hacivat sanatçılığımla iki otostopçu Alman turiste yol tarif ettim. Hayatımda gördüğüm ilk Almanlardı. Sonra o sakallarıyla falan –ne alâka ise- sıçana benzetmiş, “Maus” lâfını bizim bebelere de öğretip ikisinin peşinden “Maus, Maus, Maus” diye tempo tutarak epey yol tepmiştik onlarla birlikte. Bir anlam veremediler tabii. Almanlar bizim gibi değil, onlar başka şeylere gülerler. Celal bile yazdı bu konuyu.

ONBİR: Büyüklerinin sana tembihlediği en az üç nasihat?

EL CEVAP: Yemek yerken ağzını şapırdatma. Kafa kâğıdına iyi sahip çık. Kızlara iyi bak, seçimini adam gibi yap.

ONİKİ: Ailenin sana getirdiği yasaklardan hangisine daha çok tepki verirdin? Neden?

EL CEVAP: Yukarıda söyledim. Ergenlik çağı öncesi annemden babamdan (okul nedeniyle) ayrı yaşadığım dönemde zorlamalı dindarlık ve buna tepki olarak “ana beni eversene”… Ama annem babamın bana getirdiği yasak hatırlamıyorum. Özgürce, kafama göre yaşattılar beni. Onlara müteşekkirim.

ONÜÇ: Hangi oyuncağını özleyerek hatırlıyorsun?

EL CEVAP: Kendi imalatım tel arabalarımı.

ONDÖRT: Uçmak mı? Yürümek mi? Yüzmek mi?

EL CEVAP: Uçmak ve yürümek, oohoooo! Yüzmek yok. Kramp falan giriyor, çekiniyorum. Boyumu aşmayan yerlerde cıbıcıbı yani.

ONBEŞ: Küresel ısınmayla mücadele için, bizlere örnek olacak ne gibi alışkanlıkların var?

EL CEVAP: Örgütlü, yani bir STK bünyesinde herhangi bir faaliyetim yok maalesef. Kişisel kalıyor. Çevreye karşı –sigara hariçL- yetişebildiğim her konuda duyarlı olmak, uyarabildiğim her yerde insanları uyarmak. Bu ikincisi her zaman olamıyor maalesef. “Ne diyon lan sen!” ya da “Eee n’oolmuş yani!” dayılanmalarıyla karşılaşabiliyor insan.

ONALTI: Aile dendiğinde senin aklına ne geliyor?

EL CEVAP: Yıpranan, giderek sıradanlaşan ve doğal olarak da giderek eksilen sıcacık bir ortam. Derin analizlere gerek yok. Böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. “Biz bir aileyiz” sözü artık insanların birbirini yediği apartman ya da sitelerin genel kurul toplantılarının bir klişesi oldu. MB’u da katabilirim buna.

ONYEDİ: Ailece bir araya geldiğinizde geleneksel olarak yapılan hangi yemekler olur o an sofranızda?

EL CEVAP: Yaprak sarma ve böreksiz olmaz. Baba tarafından (Tokat) keşkek ve bacaklı çorba (erişteyle yapılır), ana tarafından (Muğla) yakma biber salatası. Annem yapmasa biz erkekler kolları sıvayıp yaparız onu. Bir benzerini, ama sadece benzerini görevli olarak 15 gün kadar bulunduğum Edirne’de seve seve yemiştim.

ONSEKİZ: Yapmayı ya da yaşamayı isteyip de gerçekleştiremediğin, içinde ukde kalan birşey var mı?

EL CEVAP: Kimin yoktur ki?.. Ben Kafkasya’yı gezebilmeyi çok istemişimdir hep. Çocukluğumdan beri. Uzun yaşamanın sırlarını yerinde öğrenebilmek için. Ama bundan sonra da olmayacak maalesef. Kan gövdeyi götürüyor oralarda. İnsan ömrü çok kısaldı, millet bir serseri kurşuna kurban gitmemenin derdinde.

ONDOKUZ: Hangi mevsimi seversin?

EL CEVAP: Hepsini. Ama bir koşulla: Kapadokya’da!.. Sana da hararetle tavsiye ederim.

YİRMİ: Elinde olsa, gelecek nesillere faydalı olacak neler yapmak istersin?

EL CEVAP: Sınırlı güç ve imkânlarımla yapabileceğimi yaptığımı düşünüyorum. Ama dünyaya hükümdar olsam; aç öğretmen, okulsuz köy bırakmazdım.

Sabiş: İnşallah efendim. Bu devirde padişahlık oluyor da hükümdarlık sizden ala'sını mı bulacak? Demek ki bizim ''Pirmete'' böyle bir çocukmuş.. Sevgili İbrahim Bey, bizi kırmayıp, taaa Ankara'lardan bu çingenin gönül söyleşisine geldiğiniz ve bizimle değil de kendi kendinize söyleştiğiniz için, biz size gerçekten çok teşekkür ediyoruz..Çünkü hiç yorulmadık ama iki ayak üstünde, büle büle, tirr tirrr vaziyette, sadece sizinle süleşmeye çabaladık abe efendicazımız.. :)

- Böyle bir çocuktum, sevgili Sabiş. Asıl ben sana teşekkür ederim. Başka dünyalara götürdün beni sorularınla. Günün hayhuyu içinde aklımın ucundan bile geçmeyen güzelliklerimi hatırlattın.

- Sevgili Pirmete,''Yaktın beni Sabiş'' ? Bu yakma işini izah etmeden şuradan şuraya tepreşemezsiniz bilesiniz?

- ''Yaktın beni Sabiş'' derken, aile sırlarımı ifşa edecekmiş gibi hissettim kendimi önce. Ama bir bakıyorum şimdi ve şunu görüyorum: İçimden geldiği gibi, dürüstçe cevaplamışım sorularını. Aile sırrı bunun neresinde yaa!.. Melekler yesin seni işallahım!

- Aşkolsun Pirmelek'im aile arasında yakıp yandırmanın lafı mı olur? Hem melekler bizi yediler yediler baktık ki doymadılar bizde şimdi sizi servis yapmayı düşünüyoruz ama son sözlerinizi de aldıktan sonra. Buyurunuz. :)

- Blog için fazlaca uzun kaçtığının farkındayım. Havaya girdim, böyle oldu. Daha önce de söyledim: İstediğin yerleri kaldırıp atabilir, istediğin değişikliği yapabilirsin. Sen bana güveniyorsan, benim de sana güvenim var.(ama biz aynısının tıpkısıyla yayınladık orjinalı bozmadan.Pirmetenin konuşmaları kendisine aittir..İnanmayan sorabilir efendim)

- Güvensiz, ne sevgi, ne saygı, ne ilgi, ne aile, ne dostluk, ne arkadaşlık, ne kardeşlik ne de bir dünya düşünüyoruz işte biz bunun için söyleşiyoruz.. Birbirimizi daha saf halimizle, çocukluğumuzla tanıyalım diye.. Aslında fotoğraf konusuna da gelmek istiyorum..

- Fotoğrafa gelince: Mademki seçimi bana bıraktın, o zaman ben de sana geçen yıl MB’a girdikten bir süre sonra sayfama koyduğum bir resmi gönderiyorum. 2006 yazında Mersin taraflarının bir mavi turunda çekinmiştim. Resmin en sevdiğim tarafı, arkamdaki levhalar (blogda maalesef biraz zor okunur) ve tabii ki arkamdaki cici hatunJ Sevgilerim ve geciktiğim için tekrar özürlerimle.

- İnandık efendim inandık.. Kalem odasındaki efendim bile inandı.. :) Pirmelek'im bişi söyleyebilir miyim?

- Yoksa cevaplamadığım bir soru mu var?

- Her şey sayenize o kadar güzel ki ben yukarıdaki sözlerinizin derdine düştüm ve siz kendiniz sorup, kendiniz cevaplayana kadar, sizi zevkle dinledim.. İzniniz olursa, artık çarpıtacağım bir şey kalmadığına göre, size sevdiğiniz güzelliklerle teşekkür etmek istiyorum! :)

Siz çaprazsınız maprazsınız ama siz gerçekten sevgiden saygıdan anlayan bir insan ve bir dostsunuz.. Bizler sizinle öyle zenginiz, öyle güzeliz ki insan sevgiside bu olsa deyip, çıktık hep birlikte olmanın verdiği güvenle hiç bir şeyden korkmadan, yılmadan, yarınların ülkesine doğru yola.. Ta ki varıncaya kadar, hani ''karınca misali'' içimizdeki o çocuğun hanedanlığına, çünkü; oradaki hükümdar bizim Sevgili Pirmelek'imiz.. :)

Size, o beyefendi kişiliğinize, bizlere sunduğumuz o candan ve samimi ''efendimsiz'' bu söyleşinize çok teşekkür ederiz..

Pirmete mi? O artık ''KOCAMAN bir çocuk'' ama ''HÜKÜMDAR bir ÇOCUK'' ve bu çocuğu, kendi kaleminden okuyup tanımaya ne dersiniz: http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=509471

''Melekler yüreğinizden öpsün Hükümdarım'' :)

Evettt artık bütün dünyanın da bildiği gibi, :) ''Onlar KOCAMAN Çocuklar'' adı altında ''Milliyet Blog'da'' siz dostlarımızın da nazik katılımlarıyla bir söyleşi gerçekleştiriyoruz.. Biz bu söyleşileri genel olarak e-posta yoluyla gerçekleştirdik ve öyle de gerçekleştirmeye devam edeceğiz.
Detaylı Bilgi edinmek ve katılmayı arzu edenler için, sayfamızın adresini hatırlatıyoruz: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=76762 Yoksa siz, hala söyleşmek istemiyor musunuz?
Gönül söyleşimiz yediden yetmiş yediye ve yedi düvel gönüllere açıktır biline!

''Biz söyleştik efendim yine bekleriz'' :)

Söyleşiye katılan dostlarımızın isimleri:
Sıralamayı lütfen hiç bir şekilde değerlendirmeyiniz çünkü; rastgele usulüdür.:)

Alev Meisel (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=81365
Celal Çelik (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=90208
Aydın Sevinç(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=82411
İlyas Bayram (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=84955
Zeynep Gülay Kibaroğlu (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=101023
Ufaklık (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=90406
Kwan Yin (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=86021
Aydın Tiryaki (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=79270
Sema Çürük (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=92141
Muzaffer Cellek (şükür söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=98929
Vakayinüvis ''Gülname Kurtgöz''(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=78875
Ali Gülcü (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=87829
Ohannis(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=7960717
Özgün Kaplama (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=81520
September1özlem (Özlem Gürlük) (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93157
Mehtap Erel(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80828
Talip Bölükbaşı (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=92950
Metin Özkaya (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=84083
Okan Tınmaz(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80033
Coşkun Karabulut (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=85479
Murat Ertaş (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=102648
Ahmet Balcı (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88021
Pirmete(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80439
Faruk Sürener (Tarik) (söyleştuk) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=82830
Ahmet Yılmaz (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93521
Alaattin Bender (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88520
Yakamoz35 (Murat Gülcek) (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=100328
Arif Öğütçü (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88956
Shalimar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=99406
Savaş Şakar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=91485
Ahmet Üstündağ (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93877
Alyoşa Hülya Gülcek (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=109649
Emoş (şükür söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=132072
Akar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=133578
Dilek Ç. (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=144134


Gösterdiğiniz sıcak ilgi ve değerli katılımlarınız için, hepinize çok teşekkür ediyorum..

Gönül notum(1): Sevgili dostlar, sizler bize cevaplarınızı yollarken en az bir adet fotoğrafınızı tabi tercihinize göre bu çocukluk fotoğrafınız da olabilir, ekte yollamayı unutmayınız olur mu? Sizin bir fotoğrafınız olmazsa, biz kiminle söyleştiğimizi nasıl bileceğiz? :(

Gönül notum(2):Efendim. Eğer aklınıza ve yüreğinize neden hep aynı sorular diye, bir soru işareti düşmüşse Kİ
düşünmüşüzdür mutlaka ''hayat hep aynı'' ama biz canlılar farklı zamanlarda dünyaya geliyor, farklı duygular hissediyor ve farklı hayatlar yaşıyoruz... ''Hayatın soruları aynıdır çünkü; yanıtları farklıdır.''

Söyleşi Yönetmeni: Çingen Sabiş.

 
Toplam blog
: 1989
: 4996
Kayıt tarihi
: 26.10.06
 
 

Gazeteci - Yazar (NLP Uzmanı - İlişki ve Yaşam Koçu) Yaşarken dünyayı dolaşmayı, topraktan güneşe..