İlk, orta, lise eğitimimizde...ya da daha eğitime başlar başlamaz demeliydim, tuhaf bir cenderenin içine soktular bizleri. Saygının, hoca sınıfa girdiğinde adeta şimşek gibi yerinden fırlayarak ayağa ..
Her yere koşarak giderdim küçük bir çocukken...böyle hemen ulaşmak isterdim gidilecek yere...bir de koşmak hoşuma da giderdi ki. Mesela bakkala mı gidilecek, hemen hızlıca merdivenleri üçer beşer ine..
Oyuncaklarımı kaybetmiş arıyorken...hatırladım sonradan. Ben onları çoktan o ağacın dibine gömmüştüm ki. Kadife karanfil ağacının dibine. Hem de en derine. Aslında koca adamdım ve hala oyuncaklarım va..
Yaşlı insanlar aramızdalar...evet orada burada sürekli mıymıy...tintin dolaşıyorlar. Ve hep varlar...50 yıl geriye gidin şu köşedeki amca...ve o yolun karşısında pazar torbası elinde, bastonuyla ayak..
Ben istemem mesela.Uzun yasam ve yaslilik birbirlerinin ayrilmaz parcasi.Her an yaslaniyoruz ama bir noktadan sonra yaslanmanin yikici gucu ortaya cikiyor.Pek cok insan uzun yasamayi ister..
Eskiden ama çok eskiden yani biz çocukken...her şeyden mutlu olmasını bilirdik. Hayal gücümüz kocaman, hayatımız ise küçücüktü. Saf, temiz ve de galiba masumduk. Küçük şeylerle mutlu olmasını bi..